Etiketler
“Ölmeden önce…” ile başlayan listeler biraz emredicidir ama güvenilirdir. Nihayetinde daha önce konu edinileni tecrübe etmiş insanların deneyimlerinin süzülmesiyle ortaya çıkarılmışlardır. “Ölmeden Önce Okumanız Gereken 1001 Kitap” listesi de bu listelerden biridir. Okuma listemde bu listeden her zaman üç, beş kitap vardır. Ne okusam tereddüdü yaşadığımda imdada yetişir.
Simon Vestdijk’in Çalgılı Bahçesi de bu listedeki maddelerden biridir. Simon Vestdijk, Hollandalı çok üretken bir yazardırmesleğini bırakmış bir doktordur. Ancak zamanının koşullarından olsa gerek, ülkesi dışında tanınmamıştır. Kendisi için, tanınma fırsatı olsaydı Joyce, Kafka ile eşdeğer olabilirdi, denir. Bence Nobel de alırdı.
Bir imkansız aşk öyküsüdür, Çalgılı Bahçe. Hollanda’nın küçük bir kasabasında yaşamakta olan iki çocuklu bir burjuva ailesinin küçük oğulları Nol’ün, kendinden birkaç yaş büyük olan Trix’i Çalgılı Bahçe’de görmesi ile başlar. Trix, Çalgılı Bahçe’nin orkestra şefinin kızıdır. Nol’ün burada Trix’le yaptığı dans, onu baştan çıkarır. Nol, daha sonra ailesine piyano dersi almayı istediğini söyler. Piyano dersi için başka öğretmen alternatifleri olsa da Nol, Trix’in babası Bay Cuperus’tan ders almakta ısrarcı olur. Dersler nedeniyle Nol, Cuperus ve Trix’in yaşamının içine girer. Burjuva toplumu için Cuperus ve Trix’in yaşamı kabul edilebilir olmayan, serseri bir yaşantıdır. Nol, giderek bu tuhaf ikiliye bağlanır, yaşamını bu ikiliye göre şekillendirmek için kendi sınıfı ile çatışır. Trix ise yıllar içinde toplumsal kurallar gereği masumiyetini kaybeder. Buna karşın Nol vazgeçmez.
Hikaye aslına bakılacak olursa “Zengin oğlan, fakir kız, aşki amansız hastalık” klişelerine dayanmaktadır. Bir çocuğun saf anılarıyla başlar, bir aşığın tutkusuyla devam eder ve ölümcül hastalığın trajedisiyle sona erer. Ancak büyük ustalardan biri olan Simon Vestdijk, sanatına hakimiyetiyle roman boyunca bize ana temadaki bu sıradanlığı hiç hissettirmez. Burjuvazinin alt sınıflara bakışındaki acımasızlığı her şeyiyle gözler önüne serer. Çalgılı Bahçe, sınıflararası uçurumun giderek açıldığı bu günlerde daha dikkatli bir okumayı hakeder.
Ben sıcak yaz günlerinde, güneyde tatildeyken okumuş, çok ama çok sevmiştim. Okurken, ana tema her ne kadar bir klişeye dayansa da, kitap bana öyle tanıdık, öyle tanıdık geldi ki, bir ara daha önce okuyup okumadığımdan emin olamadım. Bayağı bir kafamı kurcaladıktan sonra buldum, ya da bulduğumu sandım. İyimser olmayı tercih ettim, sonuçta ana tema her yerde anlatılabilecek türdendi, değil mi?