Etiketler
beklemek, eski arkadaş, fizik, fizikçi, juli zeh, paralel zamanlar, serbast düşüş
Bir kitap “…İnsanoğlunun düşünceleri partisyonken hayatı çarpık bir melodidir. Bizce aşağı yukarı böyle olup bitti olay,” diye bir girizgahla başlıyorsa, insan bir okur olarak ister istemez kendine bir çeki düzen veriyor, ‘Dur, bir dakika, ben neyle karşı karşıyayım?’ diye sormaktan kendini alamıyor. İnsan bir anda hevesleniyor, ‘Allah’ım bu kirliliğin içinde, uzun zaman sonra layık olduğum anlatıya kavuştum,’ diyor. Sıradan bir anlatı gibi başlıyor her şey. İşte, iki eski arkadaş var, ama sıradan insanlar değil onlar. Sözkonusu olan iki fizikçi. Biri gerçek olmaya daha yakın. Öyle tercih etmiş, evlenmiş ve çocuk sahibi olmuş, diğeri tarafından tercihinden dolayı gizli bir ihanetle suçlanmış. Diğeri ise idealleri doğrultusunda ilerlemiş, her ne kadar ihanete uğramış hissetse de ikili arasında ilişkinin evlenenin eşi aracılığıyla devam ettirilmesine ikna olmuş görünüyor.
Başlarda insan, çeviri ile ilgili sorun varmış gibi hissediyor ama sonradan anlaşıldığı üzere yazarın kurduğu dil arada bıraktığı boşluklarla ayrı bir keyif veriyor.
Bu roman, anlatının içindeki bir cinayet ve bir çocuk kaçırma olayı ile bir polisiye olarak değerlendirilebilir. Çizilen komiser Rita ve Schilf karakterleri dünya edebiyatında (en azından benim aklımda) unutulmazlar yerini almaya çoktan hazır roman kahramanları. Şimdi yazarken düşündüm de, asıl kahramanlar Oscar ve Sebastian’mış gibi gösterilip Rita ve Schilf’in bize hediye edilmiş olması ultra süper zekice geldi bana. Yazar, karakterlerini öyle sağlam kurmuş ki, okur olarak onlar hakkında en ufak bir şüphe duyulmuyor. Oscar’ın duruşu ve bilim adamlığı, Sebastian’ın hayata karşı tereddüdü ve ailesi, Rita’nın çiçekli elbisesi ve hırkası ile tartışılmaz kadınlığı, Schilf’in kafasındaki kuş yumurtası, bitmesi gerektiğine çoktan karar verdiği yaşamı ve sevgilisi. Bir de Maike var Sebastian’ın karısı (bence Oscar Maike yüzünden Sebastian’ı kıskanıyor), Liam ve adı neydi unuttum (zaten unutmam gerekiyordu) komiser yardımcısı var.
Kurgunun temel ögesinin paralel zamanlar teorisi olduğunu görmek, okurken beni hem şaşırttı hem de sevindirdi. Dilinin ustalığıyla yazar, anlatılması va anlaşılması güç olan bu teoriyi başarıyla aktarmış.
Kitap her biri kendi içinde yedi bölüme ayrılmış yedi fasıldan oluşuyor. Yazar ne anlatmak istiyorsa onu anlatıyor, lafı dolandırmıyor ve okuruna güvendiğini, okurun bu işte olmazsa olmaz olduğunu en başından söylüyor. Bölümler bu yüzden uzamıyor. Zaten ana olay bir cinayet ve çocuk kaçırma olduğu için hızla kendinizi olayın temposu içinde buluyorsunuz.
Ben kendi adıma bundan sonraki eserlerini merakla bekleyeceğim genç bir yazarla tanıştığım için kitabı okurken çok keyif aldım. İdefix’ten sipariş ederken yazarın bir kitabını da hediye etmişlerdi, ben “Oyun Dürtüsü”nü seçmiştim. Onu da okuma listesinde önlere çektim.
Son olarak çevirinin başarısını da belirtmeden geçmeyeyim. Çevirmen kitabı okudukça anlaşılacağı üzere zorlu bir işin altından, muhtemelen her iki dile de hakimiyeti sayesinde, ustalıkla kalkmış.
Alıntıyla başladığıma göre, kitapta altını çizdiğim bazı cümleleri yazarak bitireyim:
“Oscar için kazanmak yetmez, diğerlerinin kaybetmesi gerekir.” (Bunu çok sevdim mesela)
“Olanaklı olan her şey gerçekleşir.”
“Güneş ağaç tepelerinin arkasında battı ve eşyaların gölgelerini de ertesi güne kadar korumak üzere yanında götürdü.”(Nefis bir cümle.Edebiyatta güneşin batışını en iyi anlatan cümleler seçkisi yapma fikrini verdi bana. Zor iş.)
“Zeki insanların birbirinden gizlisi saklısı yoktur”
“Beklemek zamanla yapılan mahrem bir sohbettir. Uzun uzun beklemek bunun ötesidir.”(Üçüncü fasıl, altıncı bölüm. Tekrar tekrar okunabilir) “Beklemek şimdidir. İnsanoğlunun zamanla genel ilişkisidir. Beklemek Tanrının taslaklarını duvara çizer. Beklemek varoluşumuz olarak tarif ettiğimiz geçiş evresidir”
“Kendi fikirlerimiz arzu ettiğimizden daha narindir”
Çok daha fazlası var, ama burada lüzum yok. Pazar günü okumak için iyi bir seçim olabilir.