Etiketler
Alfredo, öğlen yemeği, Capri, Pazar günü, Roma, Roma'da Pazar günü, Tarantino
…Öğlen yemek yemek isterseniz, açık yer bulmak zormuş. Biz de geçen hafta öğrendik. Alfredo kapalıymış mesela. Birkaç yer daha söylendi, onlar da kapalıymış.
Geçen hafta saat 11:00 sıralarında uçaktan inince havanın ne kadar sıcak olduğunu görünce inanmadık. Uçaktan dışarı adım atıp da tranfer otobüsüne binerken, Roma’ya gezme amaçlı gelen herkes eminim valizindeki eşyaları tek tek aklından geçiriyordu. Her ne kadar bir akşam önce netten hava durumu kontrol edilmiş olsa da ciddi şekilde tongaya düşmüştük.
Otele gidip de oda anahtarlarımızı aldıktan sonra artık içindeki getirdiğimiz eşyaların çoğunun pek de işe yaramadığı valizlerimizi hızla dolaba yerleştirdik ve havanın kışkırtıcılığına dayanamayıp hemen lobide buluştuk.
Resepsiyondaki fuşya rengi, arkası bütün gözlüğü burun üstünden mıknatısla birleşen adama Alfredo’yu sorduk. Kapalı cevabını almak daha önce Alfredo’da yemek yemiş olanları ayrı, yememiş olanları ayrı bir bozdu. Novanna meydanındakiler dışında pek bir yer açık değildi. Açtık ve Novana meydanı da yürüme mesafesinde olmakla birlikte uzaktı. Adam, önündeki dosyaya baktı baktı, sonunda bir yerde karar kıldı. Defalarca, döne döne iyi bir yer olup olmadığını sorduk. Emindi, iyi bir yerdi, aile restoranıydı ve de yürüyerek on dakika mesafedeydi.
Gideceğimiz restoran yürüme mesafesindeydi. Dediğim gibi hava da çok güzeldi. Küçük bir kaybolma hamlesi yaptıysak da şehre geleli yarım saat olduğu düşünülecek olursa kolay bulduk. Yürürken de gördük ki her yer kapalıydı.
Restoranın girişinde tente üzerinde adı yazıyordu: Ristorante Ambasciata Di Capri. Famiglia Tarantino.
İçeri girince içimizde salaş yerleri en sevenin içinde bile bir tereddüt oluştu ki, aramızdaki konuşmalar bir anlığına duraksadı. Çok da seçeneğimiz olmadığına göre kabullendik durumu. Otelden arandığı için on kişilik bir masa hazırlamışlardı. Yerleştik ve annem yaşlarda, altında eşofman benzeri dizleri çıkmış bir pantolan, üstünde Erenköy Pazarı’ndan üçü on liraya alınmışa benzeyen hafif çarpılmış bir t-shirt, boyası gelip geçmiş saçları ile bir bayan önce menüyü dağıttı. Adı Emanuella’ydı diyeceğim ama atıyor olabilirim. Öyle lokal bir yerdeydik ki, menünün çoğu İtalyanca idi. Küçük bir bölümünde yemeklerin altında İngilizce’leri yazıyordu. Akıllı biri, ne önereceğini sordu. Emanuella kalamarlı ve bir de bir şeyli makarnanın güzel olduğunu söyledi. Ben de ondan istedim. En azından kalamarlarını yerim diye düşündüm. Herkes siparişini vermiş ti ki, oteldeki adamınkine benzer bir gözlük takan, şükür ki bu sefer gözlükler krem rengiydi, bir adam balık arabasıyla geldi. İşte o Mario idi. Bir çatalla, çatala göre dev büyüklüğündeki balıkları teker teker kaldırıp anlatmaya başladı. Anlatırken başta hepimizin İtalyanca bildiğinden çok emindi ama uzun sürmedi, kırık dökük bir İngilizce ile devam etti ve bize bir dev balığı satmayı başardı. Mozarella salatalarımızı takiben sipariş ettiğimiz, makarna ve pizzalar geldi. Tatlar beklediğimizden daha iyi idi. En azından benimki öyle idi. Arka fonda da güney İtalya’dan ezgiler hafiften, kulak tırmalamadan çalıyordu. Bir şişe beyaz, bir şişe kırmızı şarapla birlikte yemeklerin tadı kapıdan girişte yaşadığımız kararsızlığın yerini Tarantino ailesinin sıcaklığının almasını sağladı. Balık da patates ve soğan ile pişirildikten sonra Mario’nun söylediği şarkılar eşliğinde servis edildi. O sevinmesin de kim sevinsindi? Bir Pazar günü nereden çıktığı belli olmayan on kişiye yemek veriyordu. Sıra tatlıya geldiğinde elbette Tiramisu yenilecekti. Bir de Ricotta peyniri ile yapılan adını hatırlayamadığımız tatlı vardı. Emanuella bize tatlı arabasını getirdi ve Panacotta’dan servis yaptı. Bir tepsiden kaşıkla aldığı tatlıyı gelişigüzel tabağa koyup üstüne de şöyle bir pudra şekeri gezdirdi. Pudra şekeri tabağın bir yerinde az, bir yerinde çoktu ama Emanuella bunu önemseyecek birine hiç benzemiyordu. Ricottalı tatlı güzeldi ama asıl güzel olan, tabakta duruşu Ricottalı’dan daha iyi olmayan, hatta bir şeye benzemeyen Tiramisu idi. Tatlı ile birlikte içtiğimiz espressolar da gayet kıvamında idi.
Karnımız doymuş şekilde dışarı çıkarken Tarantino ailesinin o gün oradaki bireylerine bayağı ısınmıştık. Alfredo’nun kapalı olmasından memnunduk. Novana Meydanı’na doğru yürümeye koyulduk.