Etiketler

, , , , , , , , , ,


Cumartesi günü, akşamüstü kardeşime gittim. Gün içinde birkaç kere çocuklara dışarı çıkmayı teklif etmiştim ama yanaşmamışlardı. Ben de, “Deli miyim, trafikti, AVM kalabalığıydı, çekemem,” diyerek fırsat bu fırsat, gün boyu evde yayıla yayıla, tadını çıkartarak kitap okudum.

Sonra da çocuklarla kalktık, teyzelerine gittik. Oğlanın elinde PSP olduğundan ortalık çok karışmadı. Kızlar da kendi hallerinde boyama, çiziktirme gibi faaliyetlere daldılar. Biz de kardeşimle mutfak masasına çöreklendik. Bir birayı iki bardağa bölüştürüp, sarı leblebi eşliğinde muhabbete başladık. Biraz anneannemden, kardeşimin yeni telefonunu kurcaladım, biraz onunla ilgili, biraz şuradan, biraz buradan…Telefonu kurcalarken kardeşim, kendisine gelen bir mail’i gösterdi. Mail’de şöyle yazıyordu:

Sayın …….,

6111 sayılı Kanunun 25.02.2011 tarihinde yayımına müteakip yürürlüğe girmiştir.

Tütün mamulleri ve alkollü içkilerin, internet, televizyon, faks, telefon GİBİ elektronik ticari araçlar, ya da posta ile sipariş yöntemi ile TÜKETİCİLERE SATIŞ yapmak için satış sistemi kurmak veya faaliyette bulunmak yasaklanmış bulunmaktadır.

Uzun süredir size vermiş olduğumuz bu hizmeti artık veremiyor olmanın üzüntüsü içerisindeyiz.

Saygılarımızla,

 ………….Şarapları

Mail’in sahibi, Bozcaadalı bir şarap üreticisi. Ben hiç sipariş verdim mi? Vermedim ama kardeşimin verdiği siparişlerden bolca nasibimi almışlığım var. Kahroldum. Kendim için değil. Bozcaadalı, kuşaklardan beri bu işi yapanlar için.

Bu yaz, adada sözkonusu markanın tadımevinde, üreticinin kendisi beyefendi ile tanışmıştık. Bizimle birlikte, bir grup tıfıl genç de vardı içeride. Daha 24 yaş kanunu çıkmamıştı. Onlara nasıl bir aşkla anlatarak tattırıyordu şarapları, anlatamam. Derdi satmak filan değildi. Belli ki, gençler ya bir şişe alacak, ya da almayacaklardı. Derdi, sevdirmekti şarabı, o tadın arkasındaki hikayeyi anlatmaktı. Beklediğim gibi oldu, gençler en ucuzundan bir şişe alıp çıktılar.

Sonra sıra bize geldi. Biz de sırayla tattık. En çok Merlot’yu sevdik. Üç şişe Merlot, üç şişe de Cabernet Sauvignon+Kuntra aldık. Şaraplarımız paketlenip, biz ödemeyi yaparken beyefendiye bir de “Vergiler bu kadar yüksek olmasa da layığıyla içebilsek. Keşke daha çok üzüm bağlarımız olsa” dedim. Güldü. Muhterem kişinin adayı ziyarete geldiğinde, üretici olarak dert yandıkları zaman aldıkları cevabın “Sökün, yerine zeytin ekin,” olduğunu söyledi. İçim cızladı. Aklıma Elazığ yöresindeki lezzeti eşsiz üzümlerin, benzer sebeplerle işletme ruhsatı alamadıkları için pekmez, pestil oluşları geldi.

En çok da yaşlılık hayallerimin yıkılmasına üzüldüm. Bu maille, küçük bir bağevi sahibi olup, sirkeden hallice, kendime ve dostlara yetecek kadar üreteceğim şarapların artık hayal bile olamayacağını anladım. Belki de, ömür yetse bile, gidişatın gösterdiği üzere, bu topraklarda ölemeyecek olmaya üzüldüm.

Neyse, eve gittim. Efkar dağıtmak için iki kadehe şarap koydum. Biri sizin için. Yazı gibi, şarap da paylaşılınca güzeldir. Her şeye rağmen, şerefe!