Etiketler
Bu haftasonu bir konuğumuz vardı. Stanley. Stanley haftasonunu bizle geçirecek, bizi ve evimizi tanıyacaktı. Biz de ona yaşadığımız şehre dair bir yerleri gösterecektik. Bir de yaşananları kayıt etmemiz gerekiyordu.
Cumartesi günü Stanley ve evin geri kalan ahalisi ne yaptı , bilemiyorum. Benim için tamamı bir toplantı ile geçmesinden ötürü ziyadesiyle zor ve yorucu bir gündü. Pazar günü KemKem Stanley’e evi gezdirdi. Stanley için asıl ev sahibi KemKem idi. Öğleden sonra da aldık Stanley’i şehrimizin en nadide köşelerinden biri olan Carrefour İçerenköy’e götürdük. Gülünecek bir şey yok bunda. Stanley, KemKem’in misafiriydi ve Carrefour İçerenköy’ün KemKem’in yaşamındaki yeri tartışılmazdı. KemKem’in üç ile altı yaş arasında her akşam uğramadan eve gidemediği bir yerdi orası. Görünüşe bakılacak olursa, Stanley halinden çok memnundu. O yüzündeki tebessümde gram eksilme olmadı.
Hava kapalı gibi görünse de oldukça sıcaktı. Mayıs’ın ilk günüydü, hava sıcaktı ama insanların büyük bir kısmı üstlerinde montla dolaşıyorlardı. Eylül ayında benzer bir hava söz konusu olduğunda göreceğim manzaranın ne kadar farklı olacağını, o zaman montla dolaşılacak olsa ne garip görüneceğini düşünmeden edemedim.
Carrefour içinde bir ara Boyner’de üst katta, Defidek ile yürüyen merdiven başında durur buldum kendimi. En az on dakika. Herkese tavsiye ederim, değişik bir deneyim. Öyle duruyor ve önce kafasının tepesinin gördüğünüz kişinin yavaş yavaş tüm bedene bürünmesini bekliyorsunuz. Çeşit çeşit insan geliyor. Çıkan merdivenin yanından bir merdiven de aşağıya iniyor ama sırtı dönük gidenler, yüzlerinde çeşitli ifadelerle giderek yaklaşanlar kadar değil, hiç ilgisini çekmiyor insanın. Duruyor ve merakla bekliyorsunuz, bundan sonra çıkan kişi neye benzeyecek diye. Kafanın tepesi belirmeye başladığında istediğiniz kadar hayal etmeye çalışın, bambaşka biri çıkıyor. Bazen bir teyze geliyor, bazen genç apaçi bir oğlan, bazen mini eteğini çekiştiren bir kız, bazen de alt kat reyonlarda çalışan bir görevli. Tuhaftır, arada kesiliyor insanların gelişi. Sonra sanki aşağıda birikmiş gibi öbekleniyorlar. Ekseriya bir basamakta birden fazla kişi oluyor. Kimi birbiriyle ilgisizmişcesine yan yana duruyor, bazen bir adam yanındaki kadının saçını kulağının ardına usulca koyup ürkekçe alnından öpüyor, bazen yaşlı bir amca yanındaki torununa söyleniyor, bir anne yanındaki oğlunun burnunu sinüslerini boşaltırcasına siliyor, bir baba göğsüne astığı ayını doldurmamış bebeğini gururla taşıyor, bir genç kız hararetle cep telefonundan muhtemelen incir çekirdeğini doldurmayacak bir meseleyi tartışıyor, genç bir çift somurtarak elele tutuşmuş alış-veriş yapmaya geliyorlar, otuzlarına yakın bir genç adam ….
Merak ediyorum, adam kadının saçını kulağının arkasına koyarken ne düşünüyordu, yaşlı amca neden torununa söyleniyordu, torun dedeyi acaba dinliyor muydu, dinliyorduysa aklından ne geçiyordu, anne çocuğunun burnunu silerken bu gece olsun çocuk rahat nefes alabilirse uyayabilme hayalini kuruyor muydu, göğsündeki çocuğu madalya misali taşıyan baba için anne mareşal miydi yoksa erden farksız mıydı, genç kız telefonda kız arkadaşıyla dedikodu mu yapıyordu yoksa başından savsaklamaya çalıştığı erkek arkadaşıyla üfürükten bir sebepten kavga mı ediyordu, genç çift park yerinde kavga mı etmişlerdi, kavga ettilerse bari sebep buna değer miydi, genç adamın aklından ne geçiyordu da için için gülümsüyordu, bir hafta sonra Anneler Günü’nde annesine vermek üzere alacağı hediye mi gülümsetiyordu onu, vs…
Sonra baktım, bizim Stanley geliyor yürüyen merdivenden. Hay Stanley, ilahi sen!