Etiketler

,


Baba olmak zordur. Hem de öyle böyle bir iş değildir. Anne olmak kolaydır da, baba olmak için yürek gerekir. ‘Baba olmak’ demek, senin sperminden yarısı senin genlerini taşıyan yeni bir vücudun oluşmasına katkıda bulunmak demek değildir.

Zor iştir. Bir bakarsın irice bir balık kadar bir şeyi tutuşturuverirler eline. Adına tıbben ‘yenidoğan’ denen bu varlığın annesinin bedeninde büyümesine gün be gün şahit olmuşsundur ama yine de elinde tuttuğun varlığa inanmazlıkla bakarsın. Annelik içgüdüseldir, her anne bebeğini kucağına aldıktan birkaç saat sonra ilk bebekte bile artık profesyoneldir. Babalık ise çok amatör duygularla yürütülen bir iştir.

 Anne her şeyi bilendir, baba ise bebeğin yanında çok geride kalmış bir öğrenci. Bebek büyüdükçe adam baba olur. Yavaş yavaş, sindire sindire.

Anne genelde kötü polistir, baba iyi polis. Anne bağırır çağırır, affeder. Babanınsa iyi baba olmak adına belki de çocuğuna ömrü boyunca sadece ama sadece tek bir kez kızma hakkı olacaktır ve iyi babalar bunu hiç kullanmazlar. Kullanmazlar çünkü çocuklar iyi babaları neyin çileden çıkaracağını, son sözü neyin söyleteceğini bilir. İyi baba hem otoriterdir, hem karizmatik, hem de anneninkiyle kıyaslanmayacak kadar sonsuz bir şefkati vardır. Anne zaten çocuğuyla nefes alır verir, baba ise çocuktan önce nefes almalı, çocuğun soluyacağı hava iyi midir, kötü müdür bilmelidir. Çocuk da her zaman varlığı bu dünyada mevcut olmasa bile kendisi için babasının dünyaları yerinden oynatabileceğini hissetmelidir.

Zordur baba olmak, hele iyi baba olmak çok zor bir iştir.

Bir anne olarak böyle olmalı diye düşünüyorum. Baba annenin hissettiğinin en az iki katını hissetmeli ki, annenin bebeğiyle cancana geçirdiği o dokuz ayın karşılığını alabilsin. İyi ki baba değil de anne olmuşum, diyorum bazen. Yoksa çok kıskanırdım.

Dün kızkardeşimle birlikte çocuklarımızı alıp sana geldik. Ne de güzeldik. Boy boy üç çocuk ve iki kadın. Öldüğünde yetişmekte olan genç kızlardık, şimdi meslek sahibi, kendi ayakları üzerinde durabilen, işini iyi yapan, iyi anne ve iyi eş olmaya çalışan iki kadındık. On altı senede çok şey değişti, neler oldu neler. Gün oldu sevindik, gün oldu üzüldük. Birimiz oğluna senin adını verdi, birimiz kızına annenin adını. Sen hiçbirini göremedin. Birlikte geçirdiğimiz o kısa zamanda sen öyle bir babaydın ki, biz senin olmadığın o onaltı yılda seni her gün yanımızda hissettik. Bu yerlere senin bize maddi ve manevi verdiklerinle geldik. En önemlisi değerlerini korumayı borç bildik. Senin bizden yana umutlarını boşa çıkarmamaya çalıştık, umalım ki başarmış olalım.

Önümüz yaz. Nedense bu yıl yaz gelmekte pek bir nazlanıyor. Birkaç haftaya senin hiç görmediğin yazlık evimize gideceğiz. “Benim öyle bir yerde öyle güzel bir evim olmalı ki, çocuklarım büyüdüğünde çocuklarını alıp kendi rahatları, zevkleri için gelmeliler. Ben de o arada onları görürüm,” derdin. Yine bu sözünü anacağız. Çoluk çocuk deniz dönüşü, akşamüstü, ön bahçeye bir yandan masayı kurarken, Kaz Dağları’nın eteklerinde gün batımına karşı kadehlerimizi şerefine kaldıracağız.

Daha fazla yazmak zor. Boğazım düğüm düğüm oluyor. Sensiz bir “Babalar Günü” daha hepimize kutlu olsun.