Etiketler

, , ,


Oyuncular: Melike Güner, Sezai Paracıkoğlu

Yönetmen: Aytaç Ağırlar

Es geçmişiz biz bu filmi. Fark etmemişiz bile. Olsun, şimdi telafi ettik kendimizi işte. Hiç seyretmemiş de olabilirdik.

Kahramanımız Metin, tv’de skeçler yazan bir senaryo yazarıdır. Gerçek film senaryoları işten anlamayanlarca sürekli reddedilmektedir. Bir gece müdavimi olduğu barda esas kız Duygu ile karşılaşır ve eve gidemeyecek kadar sarhoş olan Duygu’yu kendi evine götürmek zorunda kalır. Duygu yol boyunca “Sevişmek yok,” der. Metin buna bir anlam veremez. Duygu’yu kendi yatağına yatırır, kendisi de kanepede uyur. Sabah kalktığında Duygu yoktur, ardında iz bırakmadan gitmiştir. Bir başka akşam yine aynı barda bir kez daha karşılaşırlar, Duygu yine Metin’in evine gider ve sabah yine ardında iz bırakmasızın yok olur.

Metin ile Duygu arasında tuhaf, varlığı belirsiz, içinde cinsellik olmayan ama iki kişinin kuvvetli bir çekimle birbirlerine doğru çekildiği bir ilişki kurulur. Bir akşam, kahramanlarımızın tam da mükemmel bir çift oluşturduklarını düşündüğümüz sırada Duygu bu sefer temelli sırra kadem basar.

Duygu’nun bu sefer daha uzun süreli ortadan kayboluşundan sonra Metin darmadağın olur. Metin’in artık uçarı, neşeli Duygu’nun yokluğuna alıştığı bir zamanda metroda karşılaşırlar ve Metin Duygu hakkındaki gerçeği öğrenir. Bundan sonraki süreçte saat iki kahramanımız için bir ilerler.

Duygu’yu oynayan Melike Güner’i az çok biliyoruz. En çok da “Doktorlar” dizisinden tanıyoruz herhalde. “Doktorlar”da canlandırdığı ciddi, biraz huysuz ve huzursuz Zeyan (isim konusunda yanılıyor olabilirim) karakterinin aksine bu filmde kıpır kıpır, ele avuca sığmayan, neşeli, muzip Duygu’yu canlandırıyor. Ben kendisini gayet başarılı buldum.

Sezai Paracıkoğlu’nu ise daha önce hiç seyretmemiştim sanırım. O da looser, bohem senaryo yazarı, çaresiz aşık hallerinde, özellikle de filmin post-it  safhasında başarılıydı bence.

Kendisi de oyuncu olan Aytaç Ağırlar, filmin hem senaryo yazarı hem de yönetmeni. Senaryo, hafiften bize “Kasım’da Aşk Başkadır”ı hatırlatsa da film bir bütün olarak bence bir yönetmenin ilk işi olarak güzeldi.

Sadece “İncir Reçeli” mevzusu bana biraz zorlama geldi. Yerine başka bir şey bulunabilir miydi, bilemedim. Filmde ikinci takıldığım şey Duygu’nun peruğu andıran saçlarıydı. Saçlar neden Duygu’yu ilk gördüğümüz sahnedeki gibi kalmamış anlayamadım.

Bu filmle iyi bir oyuncu (Sezai Paracıkoğlu) ve iyi bir yönetmen öğrenmiş oldum. Sanırım bundan sonra bu iki isme karşı algılarım daha açık olacak.

Bu da benden film hakkında size son güzellik. Sezai Paracıkoğlu’ndan filmin en damar şarkısı.