Etiketler

, , , , , , , ,


Bir yağmurlu sabah daha. Şans işte. Paris’e Temmuz ortasında gel, sonra takırda. Yağmur da cabası. Hele bu sabah gün için hiç umut yokmuş gibi görünüyor. Yağmur bulutları öyle çökmüş şehrin üstüne.

Geldiğimiz günü saymazsak bugün üçüncü günümüz. Ne yaptın iki günde diye sorulacak olursa hiçbir şey yapmadım. Malum kongre için geldik. Uluslararası Alzheimer Kongresi. O yüzden önceliğimiz o, arada bir şey yapabilirsek ne ala. Yapmam gerekenlerin hiçbirini yapamayacağımı eski tecrübelerimden öğrendim. Bir şehre ilk gelişim aslında hep o şehre daha sonra yapacağım ziyaretlerin bir çeşit ön hazırlığı oluyor. Mesela Paris metrosunu öğrendim. Metro haritasını ele alınca insan, karşısında rengarenk bir örümcek ağını görünce önce bir korkuyor ama Montparnasse bienvenüe, Concorde’u öğrenince işler halloluyor.

Bugün planımızda Camps-Elysees’e de dolaşmak, belki de Luxemburg bahçeleri, St. Germain’e gitmek vardı. Yağmura bakılacak olursa en iyisi yine kongreye gitmek ve ders dinlemek galiba.

İnsan soyundan biri olarak mecburen öğlenleri ve akşam yemek yiyoruz. Sabah kahvaltıları otelde. Galiba Paris’e geldim geleli en iyi bu yemek yemeyi ve şarap içmeyi yaptım.

İlk akşam planlanan restaurant yerinde Vaudeville’de yedik. Ertesi gün ben öğlen yemeğimi Monparnasse’da kenar köşede ama çok sevimli bir krepçide, Créperie du Manoir Breton’da yedim Julein’e gittik. İkinci günün öğlen yemeği L’cluse’da steak tartarate’tı. Akşam yemeği ise yine Paris’in ünlü restaurant’larından birinde Bofinger’deydi. Fransızların yemeğe verdikleri önem düşünülecek olursa bir bakıma Paris’e gelmemnin getirdiği gerekliliklerden birini layıkıyla yerine getiriyorum. Gün boyu oradan oraya giderken yürümekten ötürü de yediklerimin bende kilo yaptığına dair de bir şey hissetmediğime göre sorun yok demektir.

Bir de Paris’te her yerde indirim zamanı. Özenmeyin ben de pek bir şey almadım. Doğru dürüst bir şey yok. Var olanlar da 2011-2012 sonbahar – kış sezonunun yeni malları. Hava o kadar berbat ki insan gidip kendine kalınından bir mont almak için kuvvetli bir dürtü hissediyor. Her ne kadar önümüzdeki kışı Paris’ten alınma bir mont veya ceketle geçrimek çok havalı  olacaksa da kredi kartlarımızı ve İstanbul’un sıcağını düşünüp vazgeçiyoruz. Bugünlük bu kadar…Evi, çocukları, eşimi ve blogu özledim. Bloga yazacak öyle çok şey birikti ki…Artık dönünce. Listeyi yapıverelim şurada da sonra unutmayalım.

–         Bizim Büyük Çaresizliğimiz

–         Larry Crowne

–         No Reservations

–         Tiffany’de Kahvaltı

Sanki başka şeyler de vardı ama artık hatırlayınca onları da listeye eklerim. Umut edelim ki bu liste de giderek okuma listeme benzemesin.

    Créperie du Manoir Breton

 

 

 

Eski borsa binası, şimdinin Magdalenae Kilisesi.

Sıkı ironi.

 

  Magdalenae Kilisesi’nin içi

 

 

 

 

Kilise çıkışında görünen Paris