Etiketler
açık kitap, itiraf, kitap eleştrisi, kitap tanıtımı, kitap yayınlama
İtiraf: Malum günlerdir bir intihal tartışmasıdır gidiyor. Ben de dört koldan takip ediyorum. Söz konusu kişi Elif Şafak değil de bir başkası olsaydı, mesela atıyorum, Ayşe Kulin olsaydı, yine aynı iştahı gösterir miydim? İlgilenirdim belki ama muhakkak ki, o kadar değil. Elif Şafak’a takmışlığımın sebeplerini geçen yazıda azıcık ucundan çıtlatmıştım. En büyük sebep sanırım beni zaman içinde ciddi hayal kırıklığına uğratmış olmasıdır da başka da bir şey değildir. ‘İskender’ dışındaki tüm kitaplarını okuduğum için hayal kırıklığına uğrama hakkını da fazlasıyla kendimde görüyorum. Bir sözlük yazarı konu ile ilgili duygularımı özetlemiş:
1227. elif şafak okumuyorum çünkü kitap benim için bir meta değil. pazarlaması yapılan, kapak fotoğrafları özel fotoğrafçılara çektirilen, reklamları duvarları süsleyen bir popüler kültür öğesi değil kitap. sen de popstar değilsin. her televizyona çıktığında, bir gazeteye ropörtaj verdiğinde daha çok uzaklaşıyorum kitaplarından ve senden. sen istemiyorsun benim o kitapları okumamı. başkaları okusun istiyorsun belki ama hedef kitlen ben değilim. ve evet senin bir hedef kitlen var. genel olarak insanlar okusun diye yazmıyorsun o kitapları. özel birileri satın alsın diye yazıyorsun. kitabın kapağı güzel olsun. bir cafede masanın üzerine konulunca hoş görünsün istiyorsun. sürekli kitabın konuşulsun istiyorsun ama okunsun istemiyorsun. sen böyle yaptıkça da okumuyorum ben kitaplarını. okumayacağım da. (jamesjersey, 08.08.2011 11:58)
Gelelim bugünkü yazı başlığımıza:
İtiraf: Bu itirafı neden yaptığımı hemen açıklayayım. Yarın bir gün, ola ki ünlü bir yazar olursam birileri çıkıp da diline dolamasın diye. Bilindiği üzere bir kitap yazdım. Adı ‘LEZZETLİ ÖYKÜLER.’ Doğaldır ki satmadı. İşte itiraf geliyor, Mark Crick’in ‘Kafka’nın Çorbası’ndan esinlendim. Esinlendim çünkü sonuçta benim kalemimden çok daha farklı bir şey çıktı. Kafka’nın Çorbası’nda yazar ‘envansiyon’ tekniğini uyguluyordu, yani ‘………mış gibi’ yazıyordu. Mesela Kafka’nın tekniği ile ‘Miso Çorbası’ tarifi verirken, yanılmıyorsam bir başka öyküde Jane Austen yazsaydı ‘Tarhunlu Yumurta’nın yapılışını nasıl öyküleştirirdi, bunu yapıyordu. LEZZETLİ ÖYKÜLER, bir kış akşamüstü birisinin yemek tarifi istemesiyle başladı ve ben ‘Fırında Sütlü Patates’i biraz da kendimi denemek amacıyla böyle yazdım. Sonrakiler de fazla beklemeden klavyemin tuşları arasından süzüldüler ve aklımda hiç olmadığı şekilde bir kurgu çıktı ortaya. İçinde birer yemek tarifi ile öyküler birbirine bağlandı ve yemek tarifleri öyküde yaşamı, yaşamda yemeğin toplumun her tabakasında farklı kılıklara bürünmesini temsil ettiler ve öykülerdeki kahramanları aslında tek bir düzeye indirgediler.
Ohhh…itirafın birinci kısmını bitirdim, rahatladım. Gelelim ikinci kısma. Kitabı kendim bastırdım, cismiyle elime alınca da “Madem bir iş yaptım, herkes duysun,” dedim ve bu işlerde namı duyulmuş birisiyle profesyonelce anlaştım O kişi çeşitli basın organlarında kitapla ilgili irili ufaklı on tane kadar yazı çıkmasını sağladı. Bunların tamamı tanıtım yazısıydı, bir tane bile eleştri olmadı ve bu yazıların hemen hemen hepsi birbirinin aynısıydı.
Savunma: ‘Esinlenme’nin savunması yok. Mark Crick bana bir fikir verdi, ben de bunu geliştirdim, bambaşka bir eser yarattım. ‘Tanıtım’ın savunmasına gelecek olursak, evet onun savunması var. Herkes duysun istedim. Satacağını zaten hiç düşünmedim. Ola ki, şans eseri satsa, daha çok kişi okusa iyi olurdu. Hoş, satılan her kitap okunmuyor, biliyorum. Neyse….karara gelelim.
Karar: Yazmaya devam edeceğim. Kafamda üç proje var ve zannımca kimseden esinlenmedim. Gördüm ki, kişi en iyi bildiği konuyu güzel yazıyor. Üç projenin de çıkış noktam da bu oldu. İlk projeyi en sona bıraktım, çünkü onda artık amatörlüğüm kalmasın istiyorum. Bitirmeye karar vediğim projeyi muvaffak olur da tamamlarsam ne yayınevi arayacağım, ne kendim bastıracağım, doğal olarak bir tanıtım faaliyetine de girişmeyeceğim. Hazır idefix, “Açık Kitap” projesi başlatıyormuş, onu kullanacağım. Tanıtım olarak da sadece bu blogda anlatacağım, o kadar.
Blog bana altı ayda çok şey öğretti. Şu günlerde her gün en az 200 ziyaret alıyor. Yazdıklarımı sadece bu 200 kişiye bile ulaştırabilirsem benden mutlusu olmaz. Böyle işte…
Esinlenme bana hiç tuhaf gelmiyor sevgili Selgin. Senin kitabını da, Kafka’nın Çorbası’nı da okumuş bir kişi olarak kitabını okurken “aa Selgin Kafka’nın Çorbası’ndan esinlenmiş” düşüncesi aklımdan bile geçmedi. Bir kere üslup farkı, yazım dili ve benzeri birtakım özgün şeyler aynı konuyu tamamen farklı hale getirebilir. Elif Şafak’ı seninle aynı sebeplerle ben de okumuyorum artık ama Zadie Smith’den esinlendiğini de düşünmüyorum, velev ki esinlenmiş ne çıkar. Eğer eski Elif Şafak olsaydı kitabını çıkar çıkmaz alırdım “İnci Gibi Dişler”le aynı konuyu işlediğine emin olsam bile. Kaldı ki “İnci Gibi Dişler”i ben de okudum ve hiç sevmedim. Belki de bu intihal iddiası bilerek atıldı ortaya bizzat yazar ve menajeri tarafından reklam olsun diye.
Yeri gelmişken ben de anılardan esinlenerek benzeri denemeler yazmıştım birkaç yıl önce senin öykülerinin tarzında acaba senden esinlenmiş olabilir miyim:))))
Yeni projelerini heyecanla bekliyorum, iyi tatiller…
Ben yazmaya 20yıl önce başladım, hevesle ve umutla. Ancak ülkemizde tayin, edebiyat dünyası öyle kapalı bir topluluk ve kendinden olmayanlara karşı öyle dışlamacı bir tutum içindeydi ki fazla tırmalamadım o zaman. 20 yıl sonra çok daha acimasızlar. Ama artık öyle bir zamandayız ki herşey kendi başına internet üzerinden mümkün. Ben kısa zamanda beni anlayan, dilini anladığım dostlar edindim mesela.
Esinlenme konusuna gelirsek, okudukça elbet olacak ama bir başkasının eserinin büyük bir kısmını kendine mal etmek herşeyden öte okura karşı ciddi bir saygısızlık. Benim esinlenmem konusunda sizlerin söylediğine göre gönlümü bundan sonra ferah tutabilirim.
Eğer bunca koşturmanın arasında yazabilirsem çok farklı, sadece benim yapabilceğim bir şey çıkacak. Düşünmek bile beni heyecanlandırıyor.
Selgin selam,
Dün otobüs durağında bir lezbiyen resmi gördüm. “Allah allah” dedim, bir daha baktım. Elif şafak erkek takım elbisesi ve ayakkabıları girmiş. Biraz Oscar Wilde gibi olmuş. Suratta makyaj yok, bön bön bakıyor. Kitabın adı neymiş? Bilmem hatırımda kalmadı. Ben Elif Şafak’ı hiç okumadım. Orhan Pamuk, nobel almak için bir dolu yalan söyledikten sonra, Elif abla da dangur dungur ülkemizin değerlerine girişmeye başlayınca, her ikisine de olan tiksintim arttı. Kendisini biraz hoş buluyordum, lezbiyen halini görünce iyice tiksindim. İyi yaptı iyice zihnimden sildi kendisini.
Son dönemde Yaşar Kemal okuyorum. Daha önce okumadığıma pişmanım. İşte büyük yazar budur. Türkçe’nin büyük ustası, öykü anlatmanın büyük ustası… Yaşar Kemâyerine Orhan Pamuk nobel almamalıydı bence. Dünya pazarlama ve suyuna gitme işi üzerine dönmeye başladı.
Senin kitap güzel. Ben çok beğendim. Esinlen dilediğin kadar. Üslübun kendine özgü ve ben beğeniyorum.
Sevgiler
yeğenlerimden biri kendi evine çıkmıştı..
annesi de çılgın bir mutfak sever..
hani genç ama..
adile naşit benzeri bir kadın..
yemeğin doyurulmanın onarmayacağı yara olmadığına inananlar vardır ya onlardan..
yeğen arada annsinden yemek tarifleri istiyor..
ölçüler kararı ile..
tarifler de keyifle anlatılınca..
anne sen bir kitap yazsan.. demişti..
öyle kolaymış gibi anlatıyorsun ki…
insan kolaycacık yapıveriyor zor yemekleri bile..
kafkanın çorbasını gördüğümde ben..
yeğeni anımsamıştım mesela..
senin öykü kitabını aldım ben bi kere..
ama henüz okumadım..
keyifli bir zamanıma saklıyorum.. yakındır.. düşerim buraya..
elifle ilgili duygularımız aynı gidiyor..
son eserini almayıp okumayacağım..
aşkı da okuyamamıştım almama rağmen..
bir de.. en çok manevi tarafının maddi tarafına açık ara farkla geriye düştüğünü bildiğim kişiler aman pek önemli eser demiyorlar mı.. aşk için.. ya da başka bazı yazarlar için..
işte o yazarlardan da pek uzak düşmeye başlıyorum..
örnekse pol koelho..
Benim kitabını okuduktan sonra yapacağın yorumları merakla bekliyorum.
En güzel yemekler hep annemizin göz kararıyla yapılan yemeklerdir zaten. Mesela ben mutfağa gireli 10 küsur yıl oldu, başladığım makarnada daha anneminkinin lezzetine erişemedim.
Söz konusu yazarlar ve onları yere göğe koyamayan okurları için söyleyecek sözüm artık yok. İşim olmaz.
Ağzınıza sağlık. Oku bir çırpıda kitabı. Edebi hiç bir değer bırakmasın zihninde… Koelho…
Dün sana cevap yazmaya çalışmıştım, becerememişim.
Yaşar Kemal bir çağlayandır, gürül gürül akar. Dünyanın her yerinde edebiyat öğrenmek isteyenlere bir İnce Memed, bir Ağrı Dağı Efsanesi mutlaka okutulmalıdır. Coelho olsun, Şafak olsun zannetmem ki bundan 50 yıl sonraya kalsınlar. Orhan Pamuk da en eskiden iyiydi ya, Masumiyet Müzesi’nden sonra sanki okuyucuların bundan sonra o ne yazarsa budalada okuyacakları sanrısına kapıldığını hissettim.
Elif Şafak’ı seviyorum ve okuyorum. Sizin blogunuzu da seviyor, okuyor ve izliyorum. Nasıl siz bir kitap yazınca, blogunuzu 200 kişi okuyunca seviniyorsanız; nasıl ben bloguma Finlandiya’dan, Letonya’dan okuyucu gelince mutlu oluyorum, heyecanlanıyorum, bir yazarın da yazdıklarını okutmaya çalışmasını normal ve sağlıklı buluyorum. Üstelik geçimini bu işten sağlayan bir yazarın…
Ben de İskender’in kapağını sevmedim. Benim zevkime göre fazla karanlık hatta alacakaranlık olmuş. Belki de bu nedenle henüz kitabı almadım. Ama alırım sanırım bir süre sonra; kapağına alışınca. Ya da belki başka bir kapakla bir daha çıkarır ilerde, Aşk’a yaptığı gibi. (Bence çok akıllıcaydı erkek okurlar için gri kapak seçeneği.)
Bence başkalarını eleştirmek ruhu zedeleyen birşey (eğer karşınızdaki kendi kişisel gelişimi için sizden geribildirim istememişse; o zaman bile tehlikeli ama neyse). Hem eleştiren hem de eleştirilen için… Kalbi genişleten, zihni açan, ufku yükselten şeyler düşünmek, yapmak, çoğaltmak herkes için daha güzel, hayırlı.
Sevgilerimle…
Sevgili Hande,
Elif Şafak’ın çabasının bizim yazdıklarımızı birilerine okutabilme çabamızdan artık oldukça farklı olduğunu, kendisinin bir sanatçının ölene kadar taşıması gerektiğine inandığım amtör heyecanı çoktan kaybettiğine inanıyorum. Geçimini edebiyat üzerinden sağlamanın ötesine de geçip servet edindiği aşikar. Bir edebiyatçı için gurur verici. Lakin kendisinin gazete yazılarını da yakından takip eden biri olarak söyledikleriyle yaptıklarının giderek büyüyen bir tezatlar yumağı olması gerçekten beni rahatsız ediyor. Bu tavrı ile de (intihal filan kimin umurunda) okuyucusuna karşı kendisini her geçen gün daha saygısız buluyor, okuyucusunu artık açıktan açığa aldattığını düşünüyorum. Edebiyat her ne kadar yaratım sürecinde tek kişilik bir eylem olsa da okuyucu bacağı olmadan sac ayağı dik duramaz. Bir yazarın her zaman bunu göz önünde bulundurması gerektiğini düşünüyorum.
Bloga başlayıp, kitap yorumları koyduğum ilk günden beri bestseller kitaplarla işim olmadığını vurgulamıştım. Sonuç itibari ile Elif Şafak’la da bundan sonra işim olmayacak.
Ben de kalbi genişleten, zihni açan, ufku yükselten şeyler düşünmek, yapmak, çoğaltmaktan yanayım inan. Belki de tüm bunları yazmamadaki neden birilerinin bu yapılanları iyi şeyler zannedip ardından gitmesini, benzerlerini kendilerinden türetmesine mani olmak. Bir de dilime sahip olamamın uzantısı klavye gevezeliğim var elbette. N’apalım, ben böyle biriyim. Kendimce doğrularımı hep söyledim, söylemeye de devam edeceğim (Bu sebepten az başım derde girmemiştir ama huy işte). Öyle iyi, melek gibi biri olmak gayretim de hiç olmadı. Kötü düşüncelerimi içimde büyütüp de fesat topları üreteceğime böylesinin daha iyi olduğu kanaatindeyim. Zaten kim çok iyi ki?
Yanıtınız için teşekkür ederim. Sonuçta yazmaya ve okumaya devam! Türkiye’ye gelince de kitabınızı arayacağım kitapçılarda. Bunca seyahat arasında Cenevre’ye yolunuz düşerse de beklerim.
Ah…keşke düşse. Ne çok sevmiştim Cenevre’yi, yaşarım ben burada demiştim. Sevgiler…
Merhaba,
Elif şafak konusunda tam da sözlük yazarıyla aynı hisleri paylaşıyorum…
Ayrıca ben de kitabınızı alıp okuyanlardanım ve Leylak Dalı’na katılıyorum, Kafka’nın Çorbası’ndan tamamiyla farklıydı herşeyiyle, içiniz rahat olsun. Sizin için yola çıkış noktası olmuş olabilir ama gayet özgündü sizin çorbanın tadı 😉 Kurguyu oluşturma şeklinizi sevdim, bundan sonra yazacaklarınızı da merakla bekliyorum…
sevgiler, bolca ışık!
Güneş