Etiketler
Bu yılın Mart ayıydı. LEZZETLİ ÖYKÜLER bitmişti, iki yayınevine yollamıştım. Cevap geldi gelecek, eli kulağındaydı. Birinden ret geldi. Diğerinden cevabı beklemedim. Kendim bastırmaya karar verdim, dosyamı kişisel destekli bir yayınevine gönderdim. Sözleşme ben seyahatteyken masama gelmiş yaklaşık bir haftadır beklemekteydi. Prag’da, Kafka Müzesi’ndeyken yayınevinden aradılar, sözleşmeyi imzalamam halinde editöryal hazırlık için işlemlere başlanacağını söylediler. Bunu bir işaret saydım. Hala da benim için öyle. Telefonum çaldığı sırada Max Brod’un Kafka’ya ilk kitabı hakkında yazdığı cesaretlendirici satırları sıraladığı mektubunu okuyordum.
Yaklaşık bir ay sonra editöryal okuma ve düzeltmelerin ardından Zeynep Gülbay’la aramızda bir telefon konuşması geçti. Dilimin akıcı olduğunu, sıradan ve gündelik bir dil kullandığımı söyledi. Dahası böylesi kısa öykü yerine roman yazmamamı, anlatımımın bunun için gayet elverişli olduğunu belirtti. Ben de asıl roman yazmaya çalıştığımı, ancak bu öykücüklerin apansız dökülüverdiğini, bir arkadaşımın da benzer bir şekilde öykücüklerle oyalanmamın manasızlığını, bir an evvel romanımı tamamlamam gerektiğini söylediğini söyledim. Bir sessizlik oldu. Acaba Zeynep Hanım arkadaşımdan ve fikirlerinden ona ne olduğunu mu düşünüyor, diye aklımdan geçti. Sonra Zeynep hanım söyleyip söylememekte tereddüt eder gibi “Sezgin Kaymaz’dan etkilenmiş gibisiniz ya da ona çok benziyor anlatımınız,” dedi. Sezgin Kaymaz adını ilk kez duyuyordum. Söyledim. Daha önce okumamış olduğuma şaşırdı. Okumadığımı yineledim. “Ben sizi okurken Sezgin Kaymaz okur gibi hissettim,” dedi.Okumalısınız, okuduğunuzda aranızdaki benzerlikleri göreceksiniz, diye ilave etti. Tavsiyesi Lucky idi.
Kısa zaman içinde bir Sezgin Kaymaz kitabı edindim. Kimmiş Sezgin Kaymaz merak ettim. Kendisi hakkında okuyunca, kendine has özel bir hayran kitlesi olduğunu, kendisinin aslında çok farklı bir iş yaptığını ve Hacettepe İngiliz Dili ve Edebiyatı’nı terk etme sebebini öğrenince Zeynep Hanım’ın benzetmesi pek hoşuma gitti.
Ben “Geber Anne”yi aldım. Adı Lucky’den daha kışkırtıcı olduğu içindi muhtemelen. Aylar önce aldım, yeni okudum. Kitap hakkında yorumum yarına….
Ben çok severim Sezgin Kaymaz’ın fantastik, gerçeküstü anlatımını.
Tüm kitaplarını okudum ama en normal anlatımlı öykü kitabı Sandık Odası favorimdir…
Ben fazlasıyla gerçekçi biri olduğum için olsa gerek doğaüstü olaylardan pek hazzetmem. Doğaüstü diye nitelenen şeylerin de bence illa ki fiziksel, kimyasal veya biyolojik makul ve mantıklı, hiç de öyle karmaşık olmayan bir açıklaması vardır. Buna rağmen GEBER ANNE’yi sevdim. Öyle ki, rüyalara yaklaşımından ötürü, oldukça renkli ve canlı rüyalar gören biri olarak, ufaktan tırsmadım değil. Ben de zamanın tek bir çizgi olmadığını farklı zamanlarda farklı yaşamlar sürdüğümüzü ama tüm bunların bir denge içinde varolageldiğini düşünürüm. Bu durumda rüyalar diğer zaman akımlarına açılan kapılarsa ben sürekli gidip geliyorum demektir ki, bunun fiziksel mantıklı açıklamasını yapabilmiş değilim.