Etiketler

, , , ,


Perşembe günü Sesil bize geldiğinde Zeyno, “Cumartesi gecesi ananemde kalacağım,” dedi. Bunu duyan Defi, “Ben de!” dedi. Kem, Defi’yi fazla kaale almayacağımızı düşünerek, “Ben de kalabilir miyim?” diye sordu. “Babanla konuşmalıyız,” diyerek cevap verdim.

Bizim Bey duyunca, “Eee madem çocuklar yokmuş, boşa gitmesin Cumartesi akşamı,” dedi, lakin bizde organizasyon filan yoktu. İşin kolayına kaçıp Sesil’lerin organizasyonuna biraz da emrivaki dahil ettirdik kendimizi.

İyi de olmuş…

Sesil’le akşam saat 19:30’da annemde buluştuk. Çocukları (Kem, Zeyno, Defi) annemin emin ellerine bıraktık.

Yağmur yağıyordu. Budak Kebap’ın köşesine taksi çağırmak üzere çıktık. Şemsiyesi olan yok muydu? Benim hiç ama hiç şemsiyem olmamıştı ki! Sesil “Arabada vardı,” dedi. Nasıl yani, dört kişi bir şemsiyenin altına sığmazdık ki! Beni şemsiye taşımanın kasveti bastı. Işıklarda beklerken bir kız telefonla konuşuyordu, yarım saattir taksi beklediğinden ama boş taksi olmadığından bahsediyordu. Şükür, yıldı gitti. On dakikaya kalmadan bir taksi ışıklardan önce müşteri bıraktı, bizi aldı. Suadiye Kulüp Reşat’a gidiyorduk.

Kulüp Reşat benim çocukluk anılarımdan bir yer. Annemler giderlerdi. Öyle sık değil…Senede bir iki kere arkadaşlarıyla yaptıkları organizasyonlarda adının geçtiğini hatırlıyorum.

Suadiye Movieplex’in alt katında Kulüp Reşat’a girdiğimizde Sesil’lerin arkadaşı olan çift çoktan gelmişlerdi. Sesil’in arkadaşı ressam & resim öğretmeni. Zamanında, ben Defi’ye hamileyken karma sergisine gitmişliğimiz var.

Günümüzdeki Kulüp Reşat’ın muhtemelen geçmişteki ile çok da ilgisi yok, sanırım. Çünkü benim aklımda annemlerin anlattıklarından kalan bir çeşit Maksim filan gibi bir yerdi. Hatta Sesil, Cumartesi akşamı Kulüp Reşat’a gideceklerini ilk söylediğinde ben biraz da bu sebepten çekimser kalmıştım.

Kulüp Reşat, sıradan bir yerdi sonuçta. Muhtemelen eskiden kalan sadece adıydı ama küçük bir yer olması, müziğin önplanda olmaması bekli de artılarıydı. İnsan masada yanındakiyle bağırmadan, sonrasında sesi kısılmadan, konuşabiliyordu. Mezeler ve yemek ortaydı, yani 5 üzerinden en fazla 2,5’tu. Hesap makuldü.  Yani içtiklerimize göre iyiydi, yediklerimize göre değil.

Çıktığımızda saat kaçtı? On iki filan. Hemen iki adım ötede Monc vardı. “Yol” sahnedeydi. Gittik. Her zamanki gibiydi. İyi. Monc’u seviyoruz.

Güzel, önceden planlanmamış için daha da güzel olan bir akşamdı. Gecenin ilerleyen saatlerinde beni esir alan, bildiğim tüm yöntemleri uygulamama rağmen geçmemekte inatla ısrar eden hıçkırığı saymazsak her şey süperdi.

Eve geldiğimizde saat üç buçuk civarıydı. Sesil’ler taksiyle bıraktılar bizi. Sabah uyandığımda saat dokuzdu. Herhalde uzun yıllardır saat dokuza kadar uyumamışımdır. Önce saati görünce inanamadım. Arkasından annemi aradım. Çocuklar çoktan uyanmışlardı. Anneme Pazar kahvaltısına gittik. Çocukları alıp eve gelerek Cumartesi’yi noktalamış olduk.