Etiketler

, , ,


Deli kimdir? Delirmek anormalleşmek midir yoksa belki de kişinin kendi normalini bulması demek midir? Ya deli denilen kişilere göre deli olmadığını zannedenler asıl delilerse ne olacak?

Psikiyatri ile ister istemez toplum genelinden fazla haşır neşir biri olarak önce “deli” tabirini fazalsıyla kaba bulduğumu, kimsenin böyle bir genellemeyi hak etmediğini söylemeliyim. Hal böyle olunca de kitabı “deli” kavramının altındaki alt terimlere göre ayrıştırmaya çalışarak okurken buldum kendimi. Bu ayrışma sonucu elime bir şey geçti mi? Şükür ki hayır, şükür ki yazar psikiyatri alanından eğitimli gelmiyor. İçinden geldiği gibi, olabildiğince olağan  yazmış yazar bu yirmi bir kısa öyküyü. Öyküler öyle olağan ki okurken bir taraftan da üçüncü  sayfa haberi olarak yansıması insanın kafasında beliriyor.

Öykülerin temelinde deliren, çıldıran, esas olarak kendini yok etmeye ahdetmiş yirmibir kadın var. Zaman zaman bu kadınların birinin diğerinin annesi, onun bir başkasının anneannesi ve belki onun da başka birinin torunu olduğu hissine kapılıyorsunuz ki bu psikiyatrik açıdan oldukça anlamlı çünkü psikiyatrik hastalıklarda genelde “aile yükü” denilen bir kavram söz konusudur.

Bu yirmi bir kadında en dikkat çeken yanlardan biri amansız şekilde yalnız olmaları, bir diğeri de hepsinin ölümün kıyısında, yaşamın ucunda gezinmeleri. Bazıları ise çoktan tercihlerini yapmışlar bile.

Bu öykülerde en koyusundan kasvet sizi bekliyor olacak. Kasvetin yanında bir miktar da hüzün var. Hüzünle kasvet karışınca sanki cinneti çağırıyorlar ve cinnet de ölüme giden yolun taşlarını kanla yıkıyor. Yaşamda kaybetmeye mahkum, kadınlıkları üzerlerine bir lanet gibi yapışmış kadınlar sırtlarında ince tülden yapılma yalnızlık kanatlarıyla yanlarında ruhdaşları kediler, yılanlar ve kelebeklerle bu yolda yürüyorlar.

Mine Söğüt benim sevdiğim bir yazar. Bundan önce Şahbaz’ın Harikulade Yılı 1979’u okumuştum. Farklı bir dili, anlatımı var. Okurunu mutlu etmek için çırpınan, okurun beklentilerine göre yazan bir yazar değil. Özgün ve farklı. Şahbaz’ı da bünyem hızlı kabul etmemişti, anlatılanların bende yarattığı tesirle baş edebilmek için dura gide okumuştum. Deli Kadın Hikayeleri de böyle. Bence günde bir öykü iyidir, bilemediniz iki. Üçüncüsü tolere edilemeyebilir, üzerinden kabuslu bir gece geçirmek gerekebilir.

Bahadır Baruter’in çizimlerini de unutmamak gerekiyor. Bölüm aralarına serpiştirilmiş tasvirler öykülerin özünü birebir yansıtıyor ve kitaba tam anlamıyla saklamalık bir albüm havası vermiş.

Farklı bir şeyler okumak isteyenlere tavsiye edilir.

 

Bu da kitabın tanıtım videosu. Malum artık bu da pek bir moda oldu.