Etiketler

, , , , , , , ,


Aslında ne bugünümü, ne de evvelki günümü anlatmak istiyorum. Dünümü anlatmak istiyorum çünkü onda anlatacak bir şey yok. Bu girişten az da olsa anlamışsınızdır halet-i ruhiyemi.

Dün hiçbir bey yapmadım, evet neredeyse hiçbir şey. Bir gün önce gece oldukça geç bitti, eve geldiğimizde saat bir buçuktu. Sabah ev ahalisinin tamamı kalktığında saat onbirdi ki bu bizim evde görülmüş bir şey değildi. Tabi Kem’in basketbolu yattı. Biz Defi’yle saat iki gibi bu sefer öğlen uykusuna yattık. Defi önce salonda uyudu, ben de bunu fırsat bilip kitabımı alıp yatak odasına gittim.

Bir süredir üstümde bir lanet var, bir türlü kitap okuyamıyorum. Nazara geldim zira. Geçen hafta başladığım, başta bitireceğime dair umutlar türettiğim kitabı yine okuyamayacağımı anlamıştım ve uyudum. Sonra Defi yanıma geldi, bu sefer onunla birbirimize sarılıp öpüşe koklaşa bir iki buçuk saat daha uyduk. Sonra zorla kalktık, üstümü bile değişmedim, lekeli eşofmanımı değiştirmeden güç bela evden çıkıp markete gittik.

Marketin orada park edecek yer yine yoktu, üçüncü turun sonunda yer bulabildik kendimize.

Şangay’dan geleliberi her şeyi öyle saldım ki, doğru dürüst alışveriş bile yapmadığım için evde temel gıda maddelerinin başında gelen CocoPops ve süt bile bitmişti. Bir ara Defi CocoPops poşetini kafasına dikmiş dibindeki kırıntıları yemeye çalışıyordu. CocPops’u geçtim, sütün bitmesi gerçekten olağanüstüydü. Hani bir inek alsak ancak yetecek kadar süt tükettiğimiz için bizim evde geride her zaman dört kutu filan süt bulunurdu. Oysa sabah bir de baktım benim bir zaman diyet gazıyla aldığım pembe kutulu yağsız sütler açılmıştı.

Silkinip kendime gelmeye  karar verdim, akşama şöyle güzel bir yemek yapmalıydım ama içimde zırnık istek yoktu. Yine de kendimi zorlayarak fırında Patlıcan Kebabı yaptım. Bir ara tarifini verirsem nasıl da emek harcanmadan yapılan bir yemek olduğunu ve dünkü ruh halime nasıl uyduğunu anlarsınız. Öyle tembel işi ki, yumurta kırmaktan acizler bile yapar.

Kebab pişerken evdekileri ihmal etmişliğimin vicdan azabı sussun diye kek yapmak istedim ama gerçekten miksere filan tahammül edemeyecektim. Ben de mikserle koyduğum malzemeleri ekmek makinesine koymaya karar verdim. Çok eski bir geçmişte ekmek makinesinde kek pişirme tecrübem olmuştu ama onda mikserle çırptıktan sonra fırın bozulunca kek hamuru ziyan olmasın diye ekmek makinesinin haznesine koymuştum ve olmuştu ama hatırlamıyordum şimdi o zaman hangi programda, kaç dakika pişirmiştim. İşte, hazneye malzemeleri öyle kısmen göz kararıyla koydum. Bir gün hacetim olursa onun da tarifini veririm. Portakallı, çikolatalı kek. Sonuç mu? Diyebilirim ki en başarılı keklerimden biri oldu. Bu sabah kahveyle kaşla göz arasında bir dilimi hüplettim. Tadı da görünüşün altında kalır değildi.

Akşam yemekten sonrasını hatırlamıyorum. Büyük hevesle alıp sonra sevmediğim ip bitsin diye örgü ördüğümü anımsıyorum. Sabah kalktığımda baktım, hala bitmemiş.

Öncesinde olabilir, dün bir ara Cuma akşamki bahisten sonra “Contagion / Salgın” filmini seyrettik. Güzeldi ama beklediğim gibiydi, beni çok da etkilemedi. Aslına bakılacak olursa bilimsel altyapısı çok iyiydi ve hatta filme yakın bir belgesel gibiydi. Sağlıkla ilgili hiçbir şeyle ilgilenmek istemiyorum artık. Hani mümkün olsa çilek yetiştirip günlerimin uyku dışında kalan kısmını, ki pek de bir zaman kalacağını zannetmiyorun,aten çilek dediğiniz şey neredeyse kandi kendine yetişen bir bitkidir,  çilek reçeli kaynatarak geçirebilirim. Malum herkes sağlıkla ilgili olarak bilgi sahibi olmadan fikir sahibi şu günlerde. Misal popüler konulardan biri antidepresanlar. Kullanılmalı mı, kullanılmamalı mı? Bence kullanılmalı, çünkü ne kadar etrafa çaktırmasam da, itiraf ediyorum  galiba ben depresyondayım.