Evet, halim özetle budur. Biraz daha açayım. Hafta boyu bir kere bile internetteki alışveriş sitelerine bakamadım. Hani, benden üç tane daha olsa belki yeterim, öyle diyeyim.
Normal şartlarda yazılı olmasa da kafamda bir iş sıralamam vardır. Artık yok. Nörolog deyimiyle subkortikale bağlanmış gidiyorum. Yani, bir şeyler yapıyorum ama çoğu bilinçli değil, önceden programlanmış robot gibiyim.
Bu koşullarda hafif dağıldım sanki. Yorgunluktan gayet öforiğim (neşeli) ama moodum (duygudurum) bana sorarsanız oldukça düşük.
Bugün gerçekten iki kopyam daha olsaydı her ikisi ayrı salonlarda apayrı konularda toplantılara girip konuşsaydı ve ben asıl olan, bunlardan hiç haberim olmayarak evde bir ayağımı altıma almış, pijama üstü sabahlık kılığımda kitabımı okuyup çay içseydim istedim.
Başı kesik tavuk nasıl oradan oraya koşturursa öyle koşturuyorum. Arada biri yolumu çeviriyor, yol üstü ona bir şeyler anlatıyorum, sonra gidip bambaşka birine bambaşka şeyler anlatıyorum.
Bir de üstüne üstelik kar arsızca yağıyor. Camın önünde biriken kar dışarıyı görmemi imkansız hale getirdikçe boğulacak gibi oluyorum. Bir yere kapalı kalma fobimi (klostrofobiden bence çok farklı bir şey, çünkü şu anda gayet ferah bir yerdeyim ama bina içinde kapalı kalabilirim) çok fena törpülüyor. Bir de karın beyazlığı içimi daraltıyor.
Anlayacağınız, durum fena. Bugün güzel olan tek şey günü Çarşamba sanmamdı. Perşembe olduğunu fark edince bu haftanın bitmesine sadece bir gün kaldı diye nasıl sevindim, anlatamam. Eh bu da bir çeşit köylü – eşek hikayesi.
Bu arada arabamın lastikleri geçen yıl değişti diye yeni zannediyordum. Halbuki değiştikten sonra 30.000 km gitmişim. Kar lastikleri takılsın diye bekliyorum şimdi. Belki de kar lastikli arabam ve ben ofiste kalırız, kim bilir?
Sonuç bekliyorum…ofiste bir günün daha bitmesini, arabama binip TEM trafiğine karışmayı ve yolda giderken akşama ne pişirsem diye düşünmeyi ve yemek yaparken içeceğim bir kadeh kırmızı şarabın hayalini kurmayı bekliyorum.
Seni anlıyorum.
Bir sürü şey yazdım buraya, hepsini sildim.
Hepsi üstten bakan, akıl veren gibi oldu sanki.
Onun için sadece ilk cümleyi bırakmaya karar verdim.
Bir de senin için dua ettim kendimce.
Sevgiler…
Sildiklerini de merak ettim ama akıl vermeyişine sevindim. Birilerinin anlaması güzel. Dua için de ayrıca teşekkürler. En çok neye canım sıkıldı biliyor musun…Ben de bunu yazdım ama sildim. Canımı sıkana neyin sıktığını o anda söyleyemediysem, burada söylemek anlamsız.
Neyse…bu hafta artık bitiyor ve yarın güzel bir gün olacak çünkü Esra’lar ve Arzu’lar akşam bize gelecekler. Sizin de burada olmanızı ve bize katılmanızı, bizim küçük evimizde öğrencilik günlerinize kısa bir dönüş yapmanızı dilerdim. Sonuç, yarın sevdiğim insanlar için yemek pişirmek bana iyi gelecek. Söz; fazla anlatıp sizi özendirmeyeceğiz. Sevgiler, evdekilere selamlar.
Ay bizden bahsedildi. ce-eee demeden gitmeyeyim. Çok Taksim Meydanı sloganı gibi olacak ama: “Hepimiz Başı Kesik Tavuğuz” demeden de edemedim.
Selgin yüzünü neyin güldüreceğini biliyorum: Nasıl yetişiyorsun bunlara kuzum? Senin günün 30 saat filan mı? Bak karın arasından güneş yüzünü gösterdi.
Sen bunları yazdığın sırada hala kar yağıyordu ama şükür şu saatte artık kesildi. Normalde de başı kesik tavuk halim var ama bu ara işte gerçekten çıldırma noktasına geldim ki, sanırım bu iki yılda ilk kez oluyor. Bir ara çığlık atarak kaçmak ya da birilerine feci hönkürmek istedim. Bir de şu kar içimi feci daralttı. Öyle yani…