– Bugün salı, haftanın ikinci günü ve nispeten daha iyiyim. Zira dün ofiste olmak bana çok iyi geldi. Hafta sonlarının harala gürelesinden sonra bazen Pazar akşamları yarın sabah olsa da ofise gitsem, dediğim oluyor. Bundan iki sene sonrasında gücüm yetecek mi, bilemiyorum.
– Geçen haftanın üç günü ofis dışında geçti, bir şey anlamadım. Bu hafta da iki buçuk gün yine öyle olacak.
– Evde doğru dürüst yemek pişirmiyorum. Günün Menüsü köşesi de bu yüzden tavsadı. Evde kimse çorba ve sulu yemek sevmiyor. Günlük ızgara çeşitlemeleriyle devam ediyoruz.
– Evde artık ekmek de yapmıyorum. Marketten, bazen de fırından alıyoruz.
– Geçen cuma Şanlıurfa’daydım ama havaalanı, otel, toplantı şeklinde geçtiği için doğru dürüst şehri görmedim. Akşamüstü bir ara kumaşçılar çarşısına gitmeye, eşe dota şal filan almaya niyetlendim. Sonra baktım yorgunum vazgeçtim. Güneydoğuya her gidişimde kafam allak bullak oluyor. Arabayla sokak aralarından geçerken gördüğüm o sefalet, insanların bu sefaleti kırmak için hiçbir şey yapmamaları ve bunu kabullenirken bir taraftan da hırçınlaşıp kendilerine ve hayata karşı sertleşmeleri içimi acıtıyor. Kolay bir reaksiyon olarak bunları hiç bilmemiş olmayı diliyorum.
– Geçen haftalarda iki kitap okudum ama buraya yazmadım. Başka Aşklar / Ayşegül Devecioğlu ve Yaban Koyununun İzinde / Haruki Murakami. Benim için şöyle böyleydi her ikisi de ama farklı açılardan.
– Geçen haftanın ofis dışında geçen iki günü stüdyodaydı. İlk senaryom hayata geçti, onun çekimleri vardı. Bir kısmında gerçek oyuncular, bir kısmında da kendim oynadım. Çok öğretici oldu. Mesela bir dahaki sefere hiçbir surette uzun, bağlaçlı cümleler yazmayacağım. Kısa ve manidar olmalıymış cümleler. Aslında normalde yazıda da öyle. Ne kadar kısa, sade o kadar anlaşılır, akıcı ve güzel oluyor.
– Oyunculuk zor işmiş. Kaldı ki ben hiçbir oyunculuk becerisi sergilemedim. Sergileyecek yeteneğimin de olmadığına karar verdim. Var da ben bilmiyorsam eminim ki çok derinlerde saklı. Bulmak ve çıkarmak çok zahmet gerektirir. Bu yaştan sonra, bu minimal enerjiyle de buna gerek yok.
– O yönetmenlere, set çalışanlarına sabır, gayret ve de kuvvet diliyorum. O iki günün bir de açık hava da kötü hava koşullarında geçtiğini düşünmek bile tüylerimi ürpertiyor. Film çekmek gerçekten tam bir deli işiymiş. Artık dizileri seyredip burun kıvırırken biraz daha farklı düşüneceğim.
– On altı yıl önce bugündü, babam öldü. On altı yıl içinde benim için hayal ettiklerinin hepsini biri hariç gerçekleştirdim. Doktor, eş, anne, yönetici, köşe yazarı (burası da benim köşem değil mi?), yazar (şöyle ya da böyle bir kitap yayınladım), sürekli seyahat ettiği için günün üç ayrı öğününü farklı şehirlerde yiyen biri oldum. Hatta şu son sıçramayı da sayarsam, kenarından köşesinden film sektörüne bulaştığımı bile söyleyebilirim.
Baba kabul et, biraz fazla hayal kurmuşsun, inan çok yorucuydu bunların hepsini birden olmaya çalışmak. Doğru, insan elde edemeyeceğinin hayalini kuramazmış. Hani tamam, bunların hepsini yapabileceğime ben çok küçükken inandığın için teşekkürler. İşin acı tarafı ne biliyor musun? Sen bunların hiçbirinin gerçekleştiğini göremedin.
O son kalan şeyi ne yazık ki, şimdilik olmayı hiç içim çekmiyor. Belki bir on yıl sonra. Bırak da bu on yıl içinde mevcut durumumu koruyayım, olmaz mı? Bence bu da fena bir başarı sayılmaz değil mi?
Bugün de o gün gibi çok soğuk bir gün.
Baban nur içinde yatsın,onun seni bir yerlerden gördüğünü düşün. Ne kadar yoğun olursa olsun çalışmak güzeldir,hele de karşılığını alıyorsan.Başarılar,bol enerjiler.
(Sanırım bir önceki yorumum silindi tekrar yazmaya çalışacağım)
Arkadaşım bu hassas günümde yazın beni derinden etkiledi.
Benim babamla olan en problemli yıllarım ortaokul ve lise iken senin aynı dönemde babana olan derin sevgine biraz da olsa tanık olduğum için babanı ne kadar özlediğini çok iyi anlayabiliyorum.
Hayatının bu kadar kısmında bile babanın senin için istediklerinin neredeyse hepsini gerçekleştirebildiğin için kendinle gurur duymalısın, seni çok öpüyorum.
mevcut durum çok başarılı görünüyor….baban için üzüldüm.
Ne kadar yoğun bir yazı olmuş Selgin. Sanki hayat dökümü yapmışsın. Sana kolaylıklar dilerim.
Kemal Amca eminim, her attığın adımı biliyor; ve sen konduramasan da o da annen gibi seninle gurur duyuyor. Mekanı cennet olsun.
Bu arada yukarıda olduğun şeyler listesinde “yönetici”yi 2 kere yazmışsın, yönetme becerilerine vurgu için sanırım:P
Film konusunda da bilgi versene. Yoksa buraya montajlı halinin koyulmasını mı beklemeliyiz?
Galiba bu hayat beni yordu arkadaşlar. Reenkarnasyon teorisine göre bir ruhun yapamadığı işler kalırsa geri geliyormuş ya, ben çok rica ederim, artık mümkünse geri gelmek istemiyorum. yukarıda da okuduğunuz gibi gereğinden fazla şey yaptım. Eğer bunlar yapmayıp da önceden aklımda kalanlarsa önceki hayatlarımı gerçekten boş, hem de çok boş geçirmişim. Muhtemelen Mısır’da firavun kızı filanmışım, gün boyu hurma yer yatarmışım, bir köle de tepemde palmiye yaprağı ile beni serinletirmiş.
bir kız çocuğu olarak babamla ilgili duygularım karışık. Kaderci bir yaklaşım olacak ama sanırım en uygun zamanda gitmiş. Bazı şeyleri görebilmesini isterdim ama o yoğun sevgisi yüzünden de çok derin çatışmalar yaşayabilirdik.
Yöneticiyi 2 kere yazmışım, düzelttim. Demek ki, ona takık kafam. 🙂 Malum, doğru dürüst yönettiğim bir şey yok. Sadece adım ‘müdür’
Film hakkında şimdilik bilgi veremiyorum ama zamanı gelince izleyeceksiniz.
Belki de onun için yukarıdakilerden birini adamakıllı olmam yeterliydi, belki de ben yanlış anladım. Evet, evet..
o günler hep çok soğuk günlerdir.. hangi mevsim olursa olsun..neden bilmiyorum.. ama öyledir.. aynı kış kaybetmişiz babalarımızı.. benimki iki ay kıdemli..
nur içinde yatsınlar.. malını iyi biliyormuş kesin ..
diyemedim başka birşey.. ama şu film işi ilgimi çekti bak.. senaryolar yazan kısa film çekicem diye içi giden bir yirmilikten dolayı..
ve cümleler ne kadar kısa.. o kadar vurucu ve anlaşılır..
ama ben uzun cümlelerdeki sözcükler arasında yuvarlanmayı da severim..
sevgiyle..
atalet
Bizim Bey çok film seyreder, derim ki ona, hadi ben yazayım, sen çek. Artık anlamışsındır az biraz ne nedir, ne değildir. Bir yerden başlayalım. Ama onun o taraklarda bezi değil de hevesi yok.
dün film seyrederken düşündüm. hep düşünürüm ya…hayatımı istediğim gibi yaşadım mı, diye. Bunu sorduğuma göre galiba, hayır.Kötü mü oldu? Ona da hayır. bundan sonrası n’olacak? En az bir on beş yıl daha hayat, benim olmayacak. Sonra…sonrası artık belki gonartrozla ucuz kurtarırım, belki de o zamana kalmaz bile… Bilmiyorum.İnsanın aklı böyle böyle kerışıyor.
seni bu kadar üretken yapan karışık aklınsa eğer Selgincim…… seni seviyorum
🙂