Etiketler

, ,


Yazacak şey hem çok, hem de az… Tamam itiraf ediyorum, zamanım yok. Aslında uçak yolculuğum bile başlı başına bir maceraydı. Sonra anlatır mıyım, bilemiyorum. Benimle ilgili düşüncelerinizi değiştirebilir. Sanki kimin ne düşündüğünü biliyormuşum gibi oldu. 

Aslında tipik yurtdışı toplantlarından birindeyim. Uçaktan inilir, bir otele gidilir, günboyu nefes almadan toplantı yapılır, akşam yemeklerinde organizasyonun insafına kalmış şekilde tüm ekip aynı saatte bir otobüse doldurulup karanlıkta bir yerlere götürülür, masalarda nerede oturacağınız genellikle bellidir ve masanızda kendi ülkenizden mümkün mertebe kimse olmaz ki, kaynaşılsın. Eğer şansınız yaver giderse ne iyi, bazen sağınıza solunuza öyle tipler oturur ki, yemek saf bir işkenceye dönüşür. İşte böyle yemekler en tehlikelisi çünkü ağız yemekle bir yere kadar meşgul edilir, konuşma olmayınca yapacak bir şey kalmaz, artık ne içiyorsanız normalden hızlı bardak boşalmaya başlar. Bazen de o hiç tanımadığınız dünyanın kel alaka bir yerinden sizin gibi kalkıp gelmiş bir kadınla bir de bakmışsınız eni konu anne, çoluk çocuk muhabbeti yapıyorsunuz. Genelde muhabbet ne kadar iyi olursa olsun toplantı sonrasında eğer iş gerektirmezse bir ikinci toplantıya kadar kişiler arasında ilişki olmaz.

Ben klavye ishaliyim, anladım. Anlatmaya başlayınca duramıyorum. Ama bilgisayarı kapatıp kahvaltı etmezsem aç kalıcam.

İlk akşam (pts) bizi serbst bırakmışlardı. Size o akşamdan birkaç fotoğraf göstereyim ve ben artık gideyim.

 

Potsdamer Platz’da sergilelnen duvar parçaları

Otele yürürken yolüstünde çektiğim herhangi bir kilise

Potsdamer Strasse Nummer 1, Essenza’da yenilen akşam yemeğinin tatlılarından biri

Essenza’daki akşam yemeğinden sonra garsonun bize sattığı Grappa’nın şişesi.

O neydi ya öyle… benzin içmiş gibi olduk.

 

Sony Center girişinde legodan zürafa

Sony Center