Etiketler
Bolivya, Edmundo Paz Soldan, hacker, paralel evrenler, Turing'in Hezeyanı
Bir önceki yazımın bugünkünün girizgahı olduğuna işaret etmiştim. Belki girizgah değil de ön bilgilendirme demeliyim.
Kitap arkasında bu kitap şöyle tarif ediliyor: “…José Edmundo Paz Soldán Turing’in Hezeyanı adlı bu romanında neoliberal posta bürünmüş antidemokratik iktidarların karakteristiğini sanal dünyada bir nevi savaşı sürdüren ‘hacker’lar üzerinden anlatıyor.”
Öz cümle budur.
Hadi, şimdi biraz daha ayrıntıya gireyim.
Yer, Bolivya… Sokaklar karmakarışık. Halk sokaklarda, hükümete karşı ayaklanmış, elektriğin özelleştirilmesi sonucunda elektriğe ödedikleri fahiş fiyatı ve buna rağmen sürekli yaşadıkları kesintiler başta olmak üzere birçok şeyi protesto ediyorlar. Sonunda koalisyonla halk, önce darbe ile başa gelmiş diktatör Montenegro’nun sonrasında seçimle devam eden hükümetine karşı birlik olabilmişler. Bir de buna sanal dünyada salgın gibi oynanan Playground adlı oyunda örgütlenen hackerlar eklenmiş durumda.
İlk bölümden itibaren okur olarak farklı bir kitapla karşı karşıya olduğunuzu hissediyorsunuz. İlk bölümü bir ikinci kişi kitabın karakterlerinden Miguel Saenz’e ‘sen’ diye hitap ederek anlatıyor. Miguel Saenz, Albert’in kendisine verdiği diğer adıyla Turing, bir kriptanalist. Yıllar önce Amerika’dan, CIA’den gelip Kripto Odası’nı kuran Albert’in altında çalışmaya başlamış bir görev adamı. Hiçbir zaman yaptığının doğruluğunu ya da yanlışlığını düşünmemiş, tek düşüncesi önüne Albert tarafından konulan şifreli, kodlanmış metinleri çözmek olmuş, görev ne gerektiriyorsa yapmış. Katil olduğunu öne süren bir mesajı almasıyla son zamanlarda kendini, geçmişte yaptıkları sorgulamaya başlamasına karşın hiçbir şekilde Albert’e hayranlığından en ufak bir eksilme olmamış. Albert’e olan tutkusu ilk başta olduğu kadar taze ve ateşli.
Ruth Saenz, Miguel’in karısı, akademisyen bir tarihçi. Miguel’i çok sevmiş, aşık olmuş, hayatta en sevdiği şeyi, kriptoanalizi Miguel’e de sevdirmiş. Miguel’den farklı olarak içinde olunan durumları hep sorgulamış, artık son noktaya gelmiş. Miguel’i seviyor ama onun görev adamlığına daha fazla katlanamayacak durumda. Öyle ki, yıllar boyu Miguel’in yaptıklarını şifreli olarak kaydettiği defterini sadece Albert ve Miguel’e karşıt olduğunu bildiği birine verebilecek kadar canına tak etmiş.
Flavia, Ruth ile Miguel’in kızı. Azılı, sıra dışı bir Playgorund oyuncusu. “Tüm Hackerlar” adlı bir blogun yazarı ve yöneticisi. Hackerların izini sürüyor. Son ilgi alanı herkesin, özellikle hükümetin, yaka silktiği Kandinsky.
Kandinsky, Rio Fugitivo’nun varoşunda doğmuş, bir bisikletçinin oğlu olarak yoksul bir kaderi reddetmiş bir hacker. Playground’da başlattığı hükümet karşıtı eylemi gerçek dünyaya taşıyor. Karpal tünel sendromu önce sağ elinde başlamış. Kitabın sonunda artık sol kol ve elinde de ağrılardan muzdarip.
Cordona, Montenegro hükümütlerinden birinde kısa süreli Adalet Bakanlığı yapmış, hukuğa inanmayan bir hukuk adamı olarak yıllar önce öldürülmüş kardeş kuzeninin intikamını almayı kafaya koymuş.
Albert, ölüm yatağında, elektrikli bir karınca.
Ramirez-Graham, Albert’in delirmesinden sonra Kripto Odası’nın başına getirilmiş, Amerika’da doğmuş bir Bolivyalı ama hırslarına gem vuramadığı için Bolivya’ya düşmüş, geride bıraktığı Swetlana’ya hala deli gibi aşık bir adam. Sonsuz pişmanlıklar içinde debelenirken bir de başına hackerlar derdi musallat olmuş durumda.
Hikaye bu yedi karakter üzerine kurgulanmış. Altlarda başka birçok karakter daha var. Yeni elektrik idaresi GlobaLux bence bunlardan en ilgi çekici olanı. Elbette Flavia’nın aşık olduğu ama öldürülen Rafael Corso ile Baez ve Phiber Outkast da var.
Bence kitabın en güzel yanlarından biri yaşamımızda bir dönem yapmamız gerektiği için yaptığımız, aslında o an için çok da doğru görünen şeylerin hiç de doğru olmayabileceği, zaman içinde doğrunun nasıl yanlışa dönüşebildiğini göstermesi.
Playground’un mantığını kavradıktan sonra, ki aslında FRP’nin bir türevi, çok da yeni farklı bir şey anlatılmıyor, paralel evrenlerin öyle çok akıl almaz, karmaşık bir şey olmadığını düşündüm. Belki de farkında olmadan hepimiz paralel yaşantılar sürüyoruz. Bir yaşantımızda hayatımızın aslında tümden bir yalan üzerine kurulu olduğunu öğrenebiliriz ama bunun yanısıra diğer yaşamımızda tüm hayatımız boyunca yanlış yaptığımız şeylerin tümü doğru da olabilir.
Neyse, neyse… siz bunlara fazla kafayı takmayın. Geçen yılın Nobel ödüllü yazarı Mario Vargas Llosa (ben hiçbir eserini ne yazık ki henüz okumadım, denk gelmedi) tarafından “yeni neslin en önemli Latin Amerikalı yazarları” arasında ilk sırada gösterilen José Edmundo Paz Soldán’ın dilimize Zeynep Öztekin Yıldırım’ın bence üstün beceri gerektiren çevirisiyle kazandırılmış, aykırı kitapların yayınevi Ayrıntı Yayınları tarafından yayınlanmış bu kitabı okuyun derim.
Son olarak ben merak ediyorum benim hayat kodum nasıl bir şeydir diye… 100010110101110 vs midir? Yoksa abartıyor muyum, çok daha basit bir şey midir?