ORADA
– Nerdeydin?
– Ne zaman?
– Aradığımda.
– Ordaydım.
– Ne yapıyordun?
– Hiiç, bakıyordum.
– Ben almıştım.
– Ben de alacaktım, bıraktım.
– Sence olur mu?
– Olur, olur.
– Bir pakette üç tane varmış.
– Benim aldığım eskiler de bunlardandı.
– Küçülmeseydi daha giyerdi.
– Evet, giyerdi.
SÜREÇ
– Seni konuşmamızın zamanı geldi.
– ….
– Konuşmalı ve bu süreci senin için de bizim için de bir sonuca bağlamalıyız.
– …
– Sen kendinden memnun musun?
– …
– Bu durumun böyle devam etmeyeceğini bildiğini düşünüyorum.
– … Biliyorum.
– Ne olacak peki?
– Elimden geleni yapıyorum.
– En iyisi bu mu?
– …
– Bu performans bizim için yetersiz.
– Daha iyisini yapabilirim.
– Şimdiye kadar neden yapmadın?
– …
– Asılmazsan bitmek zorunda.
– Tamam.
– Tamam ne?
– Daha fazla çabalayacağım.
– Umutsuzum ama bir haftan var.
REJİM
– Ne yiyorsun?
– Yulaf ezmesi. İster misin?
– Yok.
– Biraz yoğurtta bekleyince daha güzel oluyor.
– Yoğurt yok muydu?
– Yokmuş.
– Süt yağsız mı?
– Değil.
– Rejim mi yapıyorsun?
– Bundan yersem kilo verir miyim?
– Verirsin. İngilizler gibi. Onlar hep yiyor bundan bak zayıflar.
– Benim tanıdığım böyle bir İngiliz yok.
– Benim de..
Dİyalog yazmak zordur. Bir kelime bile yapaylaştırabilir. Okumak güç gelir yapaylaştığında. Bunlar çok sahici geldi bana. Keyifle okudum.
Çünkü kurgu değil gerçekler. Tesadüfen benim içinde bulunduğum veya bulunmadığım ama bir şekilde şahit olduğum, iki kişi arasında geçen konuşmalar bunlar. Bu konuşmalardan aklımda kalanlar ya da… Oldukları gibi yalın halde. Beğendiğine sevindim. Ben çok seviyorum onları, özellikle de dediğin gibi yapay olmadıkları için.