Etiketler

, , , , ,


Hafta sonu, cumartesi günü, henüz kimse sabah mahmurluğunu atmadan ve gross marketler yeni açılmışken ailece mutfak alışverişi yapmaya gittik. Dönüşte, Defi uyuklamaya başladı, neyse ki tam dalmadan eve geldik. Evin anahtarını kapıyı önden gidip açsın diye Kem’e verdim ama nihayetinde, her zaman olduğu gibi bizimle aynı anda asansöre bindi.

Üzerimde ince kumaştan bol bir kot pantolon, ayağımda Converse’lerim, üstümde de belden lastikli bol bir penye t-shirt vardı.

Ben çocuklarla bir taraftan itiş kakış, elimde torbalarla asansöre binmeye çalışıp, bir taraftan da Kem’e sallanıp, önden gitmediği için söylenirken baktım, bizim apartman görevlimizin karısı da asansöre bindi. Kaçıncı kata çıkacağını sordum ama şimdi hatırlamıyorum. Muhtemelen eli boş olduğu için Kem bastı düğmeye. Medeniyetten, “Nasılsın?” diye sordum.

 Soruma cevap vermeden “Hamile misin?” diye sordu.

“Hayır,” dedim.  “Bebek değil o göbek.”

Hafiften gıcıklanarak, arıza moduna geçtiğimi haber verir bir sesle, öyle gerektiği için güldüm.  Bu densiz soruyla sık karşılaştığım için soruyu sorana  ifadesiz ve vurgusuz bu cevabı vermek  beni mutlu ediyordu.

“Ha, kaç zamandır  üçüncüye mi hamilesin acaba diye soruyordum, kendime,” dedi.

Kocaman bir “Sana ne!” diye bağırmak geldi içimden. “Yok canım, deli miyim?” dedim.  “İki tanesi yetiyor. Eksikliklerini göstermesin.”

“Amaan canım, doğursan ne olacak, sizinki de çocuk büyütmek mi? Ev hanımı olup da çocuk büyütmek asıl iş” demesin mi? İşte o an kafamda uzun süredir oluşmayan hayal baloncuğu oluştu.

Çocuklara, “Dönün arkanızı kuzucuklar, anneniz şimdi bir cinayet işleyecek,” dedikten sonra , asansör 2. katta durduğunda yerde bir bacağı kıvrık, gözleri yerinden uğramış, yığılır gibi yarı oturur kadının öne uzanmış bacağının üzerinden, gayet olağan bir durmmuşcasına  atlayıp ıslık çalarak çıktığımı görür gibi oldum.  Hızla savuşturdum baloncuğu.

“Asıl bizimki zor, geceli gündüzlü dışarıda çalış, evi ocağı idare et,  ele emanet ettiğin çocuğuna iyi bakılıyor  mu diye evden uzak olduğun her  dakika kahırlara gark ol, bir gün önceden sonrasının yemeğini düşün yap, temizliğe gelen kadının kaprisiyle ayrı uğraş… öyle her gün çocuğu okula gönderip sonra da güne gitmeye benzemiyor tabii…” diye bir şarlamışım, kendime şaşırdım.

Eve girerken baktım Kem bir telaşla açıyor kapıyı. Hani öfkemin acısı ağırdan aldığı için ondan çıkmasın diye. Çocuk üstüne alınmasın, o acayip halim zihninden silinsin ve sakinleşsin diye,

“Dondurma mı yesek?” diye sordum.

Baktım,  anında etkisini gösterdi.  Öyle yani….