Etiketler
Ufaktan, yavaştan, çaktırmadan… Anne – çocuk yazıları yazıyorum galiba. Bunu asıl size değil de kendime hissettirmemeye çalışıyor olabilirim. Malum, uyuzum ya bu tür yazılara… Belki de “bildiğiniz anne”yi bu bloga taşımalıyım. Ya da hiç böyle bir şey yapmamalı, yine böyle usulcacık aralara sıkıştırmalıyım. Evet, bu dahi iyi gelir bana…
Geçenlerde biri sordu bana, “Defi’yle hamur filan oynuyor musun?”
“Hamur’dan kasıt?” diye sordum.
“Oyun hamuru…” dedi, tereddütsüz.
“O kendisi oynuyor, oyun hamurlarıyla. Biz birlikte gerçek hamurlarla bir şeyler yapıyoruz. Kurabiye gibi, köfte gibi…”
“Çocukla mı? ”
“Evet, çocukla… Birlikte ikimizin de yapmaktan keyif aldığı bir şeyler yapıyoruz. Ben zoraki oyun hamuru oynamamın onun için bir şey ifade etmeyeceğini düşünüyorum. Her halimden sıkıldığım belli oluyor.”
Benim annelik “motto”m annanem gibi olmak, annem gibi olmamak.
Nasıl derseniz, kendim ona dahil olmaktansa ben onu kendime dahil etmeye çalışıyorum.
Mesela bu hafta sonu kurabiye yaparken Defi eline defter kalem aldı, bilmediği yazıyla malzemeleri yazdı. Artık şekerin 100 gr konduğunu biliyor. Bir dahaki sefer 100 gr tereayağını, sonraki sefer 200 gr unu öğrenecek.
Sonra köfte yaptık birlikte. Önce ben ufaladım ekmekleri, ekmek kabını ona verdim, o ufalanmış ekmekleri biraz daha ovaladı. Ben soğan rendelerken, neden doğramadığımı sordu, çünkü rendeleyince doğrandığından daha fazla gözü yanıyordu. Yumurtayı Defi kırdı, yumurtanın akı bulaşınca eline yüzünün ifadesinden içinde bu kaygan sıvıyla temas etmekten ötürü tuhaf bir şeyler uyandığını anladım. Olsun, hayatta önemli bir adım attı ama. Yirmi küsur yaşına geldiğinde anlatırdı, ben yumurtayı ilk 3,5 yaşımda kırdım, diye.
Baktık kıymaya göre ekmek az olmuş, ilave ettik. Ardından göz kararı tuz, karabiber, kimyon… Sonra iyice yoğurdum köfteyi ki, malzemeler iyice birbirinin içine işlesin. Köfteleri yaptık, fırına verdik, bulaşıları yıkadık, ortalığı derledik, topladık. Köfteler bu sefer her zamankinden ayrı bir lezzetli mi olmuştu ne?
Derseniz ki, çocuk için ne anlama geliyor bu… Bilmiyorum. Aklıma dün hep oğlanın resim atölyesi öğretmeninin söyledikleri geldi. Garip kadındı, adı Şükriye. Geçen yılki okuldaydı. İlk tanışma günü sınıfa girdiğinde dış görünüşünden insanda ‘Acaba konuşabilecek mi?’ sorusu uyandıracak kadar bir ‘loser’ imaj çiziyordu. Hani yeni gençlik belki bunu hafif bulur, double loser bile der, arkasından baş parmaklarını birleştirip işaret parmaklarını aşağı çevirirlerdi. Beş dakika filan kalmıştı içeride ama çıktığında kadına on küsur veli, hepimiz hayrandık. Sonra birebir veli-öğretmen görüşmesinde “Atölye çalışması bir disiplin gerektirir ve bunu iyi alabilen çocuk belki iyi resim çizemez ama öğrendikleri hayatında bir şekilde işe yarar…” diyerek kendisine hayranlığımı bir kere daha katlamıştı.
Sözün özü… Annanemin mutfağı bir atölyeydi benim için, o da ustamdı. Yaptıklarım ne kadar oluyor, onunkiler kadar alkış hak eder mi bilemem ama… Videoyu seyrettiğimde annanemin re-enkarne haliymişim gibime geldi. “Yamuk olmuş, ama düzgün koymalısın,” filan… Güldüm… Öyle yani…
Video için tık tık…
Atölye sahibi güzel kadın, bir gün birlikte köfte yoğuralım. Daha doğrusu sen yoğur ben odun kıranın hıh deyicisi olayım (köfte yoğurmayı hiç sevmem de:) . Efendim sizin için bizzat kendimin yarattığı bir kitap mimi paslamış bulunuyorum. İlgilenirseniz mutlu oliciiiiiiim:))
Mim’i okudum, başarılı. Derhal, başımızın üstüne efendim.
Cocukların hepsi bundan mutluluk duyuyor sanırım. Kızım da babaanneye birlikte varsa yoksa hamur yogurmak istiyor.
🙂
canımsın selgin.. ben de “asla annemgii yapmayacağım” gibi bazı kararlarla çıkmıştım yola.. onu anımsadım.. izimki annelik değil de annelik müessesesi sanki..=)
baleye gidiyordu benim çekirdek..
bale okulu sahibi de sürekli.. ” balerin disiplinli olur.. “.. “balerin diğer balerinlere sahip çıkar”.. gibi bayıldığım prensiplerden söz ederek beni nasıl hayran bırakmıştı.. onu anımsadım..
bu sabahı anlatayım mı.. ” kızım raporunu verdin mi okula..vermediniz ki.. baban vermiş ya kızım akşam eline.. vermedi hasta mısınız.. ( arabanın anahtarını almadım demişti.. sonra ankaradan mesaj atmıştı.. anahtarı çalmışım diye ).. ısrarlarıma rağmen çantasına akmadı.. =/.. yeniden rapor yazılacak.. bugün komisyon sınavım var notalarım yok.. kuaförde unutmuşum.. gönderirim demişti adam göndermedi.. diye mesaj attı sonra.. =/.. disiplin.. prensip.. ergenlikle nereye gidiyorsa.. =).. ağlama duvarına çevirdim sanki urayıo gidip kuaför açılmış mı bakayım da.. fakslayayım notasını..
tek tesellim19 yaş civarında.. önceden ektiklerinin geri gelmesi.. 21likte olduğu gibi.. ama tadını çıkaracak hal bırakmıyor insanda.. ergenlik fırtınası üffff…
devamını eklemezsem çatlarım…. mesaj geldi.. rapor çantamdaymış…
ve faks eline geçince.. cevap geldi.. “allah razı olsun”….
sanırım şu üç sözcük için .. altında kalmadan yaşayabiliyorum tüm o krizleri..
=P..
Yaaa… ben çekirdek’i de anlıyorum, biliyor musun ve kendimi nedense ona senden yakın hissediyorum desem, alınmazsın değil mi? Belki de bu sebepten anneliğimin bana eğreti gelmesi, o çocuğu olur olmaz profesyonel anne olanlara uyuzlanmam, bir türlü anlayamamam…. Eminim çekirdek nasıl ezilip büzülmüştür raporu bulunca, hele de faks eline geçince ama dahası hani minneti nasıl gösterip de göstermemeyi nasıl kıvırmak için kıvranmak.
ay sen çok yaşa… =).. çekirdek mi ezilecek.. hahahahah.. mahçup filan olacak.. =)…
inan klasikannelik beklentisi değil.. hani telefonunu bilsem.. mesajları yönlendireceğim..=)..
ama hem bilmiyorum hem de.. kendi ezikliğimisergileyesim ve dahi senin gözünü korkutasım yok.. =)..
sevgimle
Evet, belki de haklısın. Misal ben de masamda biriken bardaklardan ötürü annemden onca laf işitmeme karşı hiç utanmadım, mahcubiyet hissetmedim ve annem için öyle anlaşılmaz bir şeydi ki bu…Şimdi de evin zıvanadan çıkmış dağınıklığından, lavaboda zaman zaman biriken bulaşıklardan utanmıyorum ve o hala bizim eve gelip gittikçe söyleniyor. Öyle anlamsız.
Kuaförde notaları unutmak da öyle tanıdık. En azından o sınavının olduğunun bilincinde. Ben lisedeyken bir sabah uyandım, tam yüzümü yıkarken o gün tarih yazılım olduğunu hatırladım. Hani bir de kritik olmasa durumum… birinden 5 almışım, diğerinden altı. Hiç çaktırmadım tabi… Evin okula uzak olmasının faydasını gördüm, serviste hızlı hızlı bir kere okudum. 7 aldım da sonra bir daha hiç tarih yazılısına çalışmadım, nasılsa serviste okuyunca oluyormuş diye. Şimdi Kemal yapsa, ki yapıyor, yazılı öncesi dersin kitabını defterini okulda bırakıp geliyor ve Pazar akşamı yemek saatinde söylüyor, sorumsuz diyorum ya, sorumsuzluk değil bu galiba… Ergenlik 🙂 Eh, bu da bayağı bir uzun oldu.