Etiketler
Dün Kem’in sınıf pikniği vardı. Ailecek, annane dahil iştirak ettik. Daha önce söylemiş miydim, hatırlamıyorum, Bizim bu yıl Kem 4. sınıfa, 4. okulunda gidiyor ve 5. sınıf öğretmeni. Bu nasıl oldu, diye sormayın uzun bir hikaye. Tek sebebin temelde ben olduğumu söyleyebilirim. İlk anda kötüymüş gibi dursa da oldukça olumlu yanları oldu Kem üzerinde. Birincisi inanılmaz bir adaptasyon yetisi geliştirdi ki, bu ülkede yaşayan bir birey olarak önemli bir kazanım. İkincisi de farklı farklı okullardan bir sürü arkadaşı oldu, bunlardan bazıları ile hala görüşüyor. Bu değişimlerin benim için en faydalı yanı ise sınıfta annelerle sosyalleşmek durumunda kalmadım. Zaten okula yıl içinde az sayıda gitmeye azami çaba sarf ediyorum, toplantılarda filan görüşmelerimle de kimse ile fazladan ilişki geliştirmedim.
Bu sınıf pikniği bende toksik etki yaratacak diye endişeliydim. Önce planlanan brunch + barbeküydü, bu kadar uzun süre dayanamayacağımı düşünerek ‘bize brunch uymaz, biz barbeküye geliriz,’ diye bir mail attım organizatör anneye. Benim gibi düşünen başkaları da varmış ki, benden sonra program sadece barbeküye çevrildi.
Ananeyi de götürmemdeki temel sebep sosyalleşme konusunda iyice çuvallarsam durumu o kurtarsın diyeydi. Malum çok sever hemen birileriyle ahbap olmayı. Tabii bunun da kenidne özgü tehlikeleri yok değildi ama işte bazen risk almak gerekiyor.
Biz son giden ailelelerden biriydik. Kadınlar bir uzun masa etrafında toplaşmıştı, erkekler de bir masada okey oynuyordu. Biz kadınlara yanaştık. Bu yıl hiçbir veli toplantısına gitmediğim, hepsine babayı gönderdiğim için kadınların hiçbirini tanımıyordum ve onlar anasınıfından beri birbirlerini tanıyorlardı. Kem’le kendimi tanıttım. Hemen biri atladı, “Siz çalışmıyordunuz değil mi?” diye. “Valla, gönül istiyor ama…” dedim. İnanmaz şekilde, “Çalışıyorsunuz yani,” dedi. “Evet, çalışıyorum,” dedim. Ne iş, nerede diye sormadan söyledim. “Sadece doktorum ve doktorluk yapmıyorum.” Bir başkası “Aaaa…,” dedi üzgün. “O sebepten böyle durumlarda doktorların maruz kaldığı sorulardan muafım ben,” dedim, Güldüm. “Biz de sevindik bir an sorularımızı sorarız diye.” “Muafım,” dedim ellerimi iki yana açıp, boynumu hafiften sağa yana doğru bükerek ve bu sefer cidden sırıttım. Sonra dayanamadım, baktım masada hava değişecek, gerçekten gülümseyerek, “Elbette sorularınızı sorabilirsiniz, yanıtlamaya çalışırım,” dedim ama sempatik olmak gayretimden değil, annemden her an yiyebileceğim dirseğin korkusundan.
Sonra… sonrası güzel geçti. Tipik çocuklu kadın muhabbeti. Herkes doğum tecrübesine dair bir şeyler söyledi, son günlerin ‘kürtaj meselesi’ masaya yatırıldı, ben bir ara bu konuda ciddi saf durumuna düştüm, okul, eğitim sistemi üzerine görüşler bildirildi, o sırada emekli öğretmen annemin damarı kabardı, en bir öğretmen sesiyle kadınları hizaya sokacak sandım, korktum, kendi öğrencilik yıllarımıza gittik, işte o yıllar esnasında gezinirken annelerden birinin kızkardeşiyle (6 MAT-A’nın sınıf başkanı) lise sonu aynı sınıfta okuduğumuz ortaya çıktı, ablası kardeşinin okulun ineklerinden biri olduğunu söylediği sırada benim gözümün önünde felsefe dersi sırasında eteğinin bir ucunu beline sıkıştırıp sıralar üstünde gezinip “Kahpe felekk….” diye şarkı söylerken biz diğerlerinin defter sayfalarından konfeti yapıp sınıf başkanımızın başından aşağı saçmamız canlandı ve bir kere daha anladım ki, insanlar evde başka, dışarıda bambaşka, okulda ise çok başka… Söylemedim elbette bu düşüncemi. Tabii bunun üzerine ‘dünya küçük’ geyiği çevirmeyi ihmal etmedik. Sonuçta annelerle sosyalleşmem beklediğimden iyi oldu. Bu anneleri sevdim hatta içimden bazıları ile Kem’in tercihine göre ekstra programlar yapmayı geçirdim.
Kem ve Defi Şile’de temiz havada koşup oynadılar, Defi dönüşte arabaya biner binmez uyudu.
Her hafta sonundan farklı ve güzel bir gündü. İstanbul’a dönüş yolu doğal olarak tıkalıydı, yarı uykulu bu ‘muafiyet’ halimi bir kere daha sevdim. Öyle yani…