(Dünden kalan yazıdır)
Kürtaj… Şu bizim takibi ciddi yetenek gerektiren bir hızla değişen gündemimize nekrofili ile birlikte düşen bir kelime. Dinlediğimde nekrofilinin gerçek amlamının kullanan tarafından bilinmediğinden emin olduğum için kürtaj için de kafamın içinde bir acaba dolanıyor. Acaba kürtajın da anlamı tam olarak biliniyor mu?
Ben bu dünya üzerinde doğum kontrol yöntemi olarak kürtajı savunacak tek bir akıllı dahi olmadığını düşünüyorum çünkü her kürtaj kadın için bir travmadır. Ancak öyle bir zamanda ve coğrafyada yaşıyoruz ki, kadınlar için kürtaj yaşanan travmalar içinde en hafifi kalıyor.
Öncelikle nekrofili gibi kürtajın da tanımını yapmak ve hazmetmek gerek. Kürtaj, istenmeyen gebeliğin sonlandırılmasıdır yani hiçbir kadın doğurmak, sahip olmak istediği ve doğduktan sonra sevgiyle öpüp koklayacağı, yaşamının devamını sağlamak ve dünyadaki tüm kötülüklerden korumak için gerekirse canını bile vereceği bir bebeği aldırmaz. Bunun içindir ki aile planlaması yöntemleri geliştirilmiştir ve doğru olanı insanların bakamayacakları, sahip olmak istemedikleri, doğduğunda kendilerine sağlıklı olmayacak bebeklerin dünyaya gelişleri önlenmelidir ki, sağlıklı toplumun gelişimi için ilk adımlar atılsın. Yoksa…. Daha önce yazdığım bir yazımdan bir örnekle nasıl olacağını anlatayım:
Dr: Eee.. sen geçen hafta da iki özürlü çocuk getirmiştin. Onlar da mı senindi?
Hasta yakını: Hee..
Dr: Kaç çocuğun var senin?
Hasta yakını: On iki.
Dr: Kaçı özürlü?
Hasta yakını: Sekiz. Bazısı akıldan, bazısı hem vücuttan, hem akıldan.
Dr: Karın akraban mı?
Hasta yakını: He. Teyze kızıdır. Aklı da kıttır.
Kaba bir hesapla 8×500 TL = 4000 TL. Vergisiz, temiz gelir…
…. ve elbette o iki kişi (anne – baba) kendisinden bunu esirgemeyen devletine borcunu ödeyecek, eğer mümkünü olursa o sekiz çocuk da 18 yaşına geldiklerinde bir kağıdın üstüne paravan arkasında bulaştırdıkları kadar mürekkeple karşılığını verecektir. Sonra bunlar da ne yazık ki üreyecek ve sayıları logaritmik olarak artacak, büyük şehirlerin varoşlarında karbonhidrat ağırlıklı beslenenler toplumun en zeki beyinleri olduğunda tabii ki de bunların içinden kimse kendilerine dayatılanlara itiraz etmeyecek, düşünmeyecek, sorgulamayacak, böylelikle bir ümmet toplumun inşası tamamlanacaktır.
tüm bu açıklamaların paralelinde 3 çocuğu olan asgari ücretli vergiden muaf tutulacağına ikinci çocuktan sonrası gelir şartına bağlanıp, kürtajların önlenmesi için gençlerin konu hakkında bilinçlenmesi, erişkinlerin ise aile planlamasını özümsemesi için gereken tüm tedbirlerin devlet tarafından alınacağı da açıklansaydı sanırım daha insani olurdu ama o zaman da yandaşlar Hak’ın vereceği cana müdahale edildiği için ayağa kalkardı ki, bu çok da göze alabilecekleri bir şey değil.
Son söz… Aile planlamasına karşın istenmeyen bir gebelik sözkonusu ise işte o zaman ne yapılacağına buna o bebek üzerinde sadece o bebeğin oluşumunda yer alanlar karar verir. Eğer ki doğacak olan bebeğin annnesi ve babası tarafından sevgi görmesi mümkün değilse daha da mutsuz bir toplum olmamız için yaşama hakkını tartışmayı onu bedeninde taşıyanlara bırakmak gerekir.
Öyle yani…
bence de öyle yani…..
ben kitapların arasına saklanmaya gidiyorum…
Kitaplar iyi gelebilir ama biz zaten fanus içinde yaşıyoruz ve en büyük korkumuz da fanusumuzun dışarıdan bu gibi tehditlerle giderek incelerek kırılması.
Müsaadenizle farklı bir açıdan da hadiseye bakılması gerektiğini düşünüyorum. Ben kendime sorayım siz kendinize sorun. Herhangi bir şekilde istenmeyen bir bebek olsaydık ve belki bekar annemiz belki anne babamız bizim hakkımızda kürtaj ya da doğum alternatiflerinden doğumu seçmiş olsaydı ve böylelikle dünyaya gelmiş olsaydık, yine kürtaj tarafını tutabilir miydik?
Bu konuda kafam karışık, aksi fikir ortaya atmak için yazmadım yukarıdakileri, sadece düşünüyorum. Çocuk sahibi olmak istemiyorum, eşim hamile olduğunu söylese depresyona girerim ama ne cesaretle kürtaj yoluna gidebilirim ki? Mevzu bahis olan benim gibi bir insan.
Saygılar.
Bunlar benim de aklıma zaman zaman takılan sorular ama dünyaya geleceğimiz varmış ki, gelmişiz. Benim iki çocucuğum ve bir de dünyaya gelmeden tıbbi nedenle kaybedilmiş olanım var. O dünyaya sağlıklı gelseydi o zaman muhtemelen şimdikilerden biri olmayacaktı ve ben aslında 3’ünü de isterdim ve böyle düşünecek olursak her ay kaybettiğim yumurta hücremle birini kaybediyorum, kaldı ki erkekler için bu sayı milyonlarla ifade ediliyor.Yani bunun sonu yok.
İstediğiniz zamanda sağlıklı bir çocukla o muhteşem duyguyu tatmanızı dilerim. Bazen hayat onlarla zorlaşsa da her haliyle onların varlığı insana tarifi olmayan duygular yaşatıyor.
Böyle özel, böyle kişisel bir şeyin kendileri aslında mevzunun tamamen dışında olan iki erkek tarafından ağıza sakız edilmesinin ise hiçbir anlamı yok.
Yalnız şu var ki birleşmemiş yumurta ve sperm hücreleri bahsettiğimiz manada bir insan teşekkülü değil. Bu anlamda o milyonlar da insan anlamına gelmiyor. O insan çekirdeği oluştuktan sonra bence anne ve babanın (ya da sadece annenin -ki kafamı en çok karıştıran da bu) yaşama hakkına saygı göstermeleri gerekiyor.
Yok yok, ben kendimi o ceninin yerine koyuyorum da. Bu meseleye vicdani yaklaşınca cenine yaşama hakkı tanımak gerektiği ortaya çıkıyor.
Güzel dileğiniz için teşekkür ederim. Gerçek oldu zaten bir gün. O kadar fazla gerçek ki daha fazla gerçekliğe tahammülüm kalmadı. İnsanın hayatında kendinden çok daha değerli başka bir insanın varlığı kadar yıpratıcı bir şey yokmuş. Bu kadar değerli bir ikinci insan istemiyorum 🙂
bir kadın için çocuk sahibi olmak dünyanın en eşsiz duygusu. ben de fikir olarak kürtaja karşıyım. bilinçli doğum kontrolünden yanayım ama kadının bedeni , hayatı, seçimleri başbakan da dahil kimseyi ilgilendirmemeli. istemediğim bir bebeği devlet zoruyla doğurmak zorunda kalma düşüncesi bile korkunç.
Çok haklısınız ve size yürekten katılıyorum.
Selamlar,
Öncelikle mevize’ye katılıyor ve onu çok iyi anladığımı düşünüyorum.
Selgin Hanım size de hak veriyorum ancak alıntıladığınız kelimeleri kullanan kişinin siyasi anlayışına olan tepkinizin yazınıza yansıdığını düşünüyorum. Bu durum söylemek istediklerinizin kendisini dindar olarak tanımlayabilecek kişiler tarafından direkt reddedilmesine yol açabilir. Çünkü bunu yaparken IQ seviyeleri ile ümmet toplumu oluşumunu yanyana getirmeniz talihsizlik gibi duruyor. Eğer bu önermenizi doğru kabul edersek Pegamberimize ve ashabına en başta haksızlık etmiş olmaz mıyız?
Şunu unutmayın bence; her Müslüman kişi siyasi bir oluşumun içinde ya da o siyasi oluşuma destek veriyor demek değildir. Bir siyasi kararı eleştirirken her yerde yapılan hata hep bu oluyor, hep aynı; hedef tahtasına dindar insanlar koyuluyor ve şeytan gibi taşlanıyor, aşağılanıyor. Bilerek ya da bilmeyerek. İyi niyetle ya da kötü niyetle. Ama hep böyle.
İnsanlar artık kötü yapıldığı düşünülen her işin veya doğru ya da yanlış muhalefet edilen her sözün Müslümanlara kesilmesinden bıktı. İyi niyetli, bilgili ve değerli bir insansınız. Siz bari bunu yapmayın.
Saygılarımla…
Bir talihsizlik olabilir (IQ kısmını yazıdan çıkardım) ama siz de kabul edin ki toplum cahil, düşünmeyen ve sorgulamayan bir toplum yaratılmaya çalışılıyor. Ben belki hiçbir şeyi sorgulamadan kabul etmeye alışkın olmadığım içindir ki, bu duruma dayanamıyorum. Demokrasiden bahsedilirken bir taraftan diğer %50 nin umursanmadığı açıkca dile getiriliyor ve aslında önemseniyor gibi gösterilen diğer %50 ye de kıymet verilmiyor.
Kimseye saygısızlık etmek gibi bir niyetim yok. Zira zaten peygember ve din konularının tartışmaya açık olmadığını öğreneli çok oluyor. Yine de bazen kendimi frenleyemeyebiliyorum. Elimden geldiğince saygılı olmaya çalışıyorum.
Kürtaj ise ne yazık ki yine bireylere ait ve hassas bir konunun siyasete alet edilmesidir. Hatırlayacak olursanız Uludere, nekrofili ve kürtaj kelimeleri aynı konuşma içinde bence bir talihsizlik sonucu tek kişinin ağzından çıktı ve o kişi gençleri daha önce dindarlar ve tinerciler ile kategorize eden ve şu an için ülkenin önde gelen Müslümanlarından sayılan birisi. Yüreğinde korku olan, gece başını huzurla yastığa koymaya çalışan, başkası için kötü düşünmeyen Müslümanlara derin bir saygı duyuyorum ve kendim de bunu yapmaya çalışıyorum ama hiçbirimiz kusursuz değiliz.
Yorumlarınız için teşekkürler…
Sevgiler…
19 yaşındaydım, üniversiteye yeni başlamıştım, aptal ve aşıktım, bir şekilde hamile kaldım ve kürtaj yaptırmak durumunda kaldım, tamam travmanın kralını yaşadım, beni yalnızca bir macera olarak gören o adam tarafından terkedildim, okulum uzadı ama o çocuğu doğursaydım bu benim hayatımın hatası olacaktı, beni gerçekten sevmeyen o adamla evlenmek durumunda kalacaktım mecburen, belki okulumu bile bitiremeyecektimi, belki sonra boşanacaktım, hayatım boyunca mutsuz olacaktım, o çocuk da öyle… Oysa şimdi 30lu yaşlardayım, sevdiğim adamla evliyim, planlı şekilde tüm hazırlıklarımı yaptıktan sonra hamile kaldım, benim doğacak çocuğum huzurlu bi yuvada, sevgi dolu ebeveynlerle büyüyecek… Keşke hiç kimse kürtaj yaptırmak durumunda kalmasa ama işte hayat, neler getiriyor belli değil… Dediğiniz gibi öyle ya da böyle o minik canlının yaşama hakkını tartışmayı onu bedeninde taşıyanlara bırakmak gerekir… Fetvalarla, yasaklarla değil insanları bilinçlendirerek hataların önüne geçmek gerekir…
İstediğimiz kadar haklılığımızı anlatmaya çalışlaım bu ülkeyi yönetenler sadece görmek istediklerini görüyor, duymak istediklerini görüyor ancak ağızlarına ne gelirse söylüyorlar.
Bebeğinizle birbirinize sağlıkla kavuşmanızı dilerim. Doğumdan sonra bedenleriniz birbirinden ayrıldığı için, onu o en içinizde artık hissedemeyeceğiniz için üzüleceksiniz ama bir kadının yaşayabileceği ikinci en güzel deneyimi yaşayacaksınız. O da emzirmek. Emip emip dinlendiğinde, bir minik eli boynunuzda, diğeri koltuk altınızda sizi küçük dokunuşlarla mutlu ederken yan gözle size bakacak. İşte o bakış dünyalara bedel.