Etiketler
Bugünlerde kafam pek bir karışık, dolu. Hayat açısından baktığımda önemsiz bir sebepten dağılmış durumdayım. Bu sebeptendir ki, uzun, bitimsiz şeylere bel bağlama yolundayım. Çözümü böyle buldum galiba.
– Yakın zamanda bir öyküye başladım. Uzun zamandır hayalini kurduğum, başını ve sonunu bilmediğim sadece orta kısmı gelmiş bir öyküydü. Sonra sonu geldi ve uzun zaman kahramanının nasıl olup da o sessizliğin içine gömüldüğünü bilemedim. Bir sabah nasıl başladığını buldum ve yazmaya başladım. İlerlerken ilerlerken baktığım tablonun içinde ender bulunan kuşlar, yemişi ağzı buran ama insanın hoşuna giden suyla dolu ağaçlar varmış, sessizlik tablonun içinden usul usul akarken suyun yüzeyinde akşam güneşi ışık oyunları yaparmış. Görünen o ki, şu günlerde ben sonuna geldiğini sansam da bu öykü benden gitmeyecek. İşte bu sebepten kafam karışık, merak içindeyim. Kahramanının adını koymaya kıyamadığım bir öykünün içinde kaybolup gitmek üzereyim. Her şey çekilsin gitsin, o cılız derenin kenarında akşam güneşinin altında gözlerimi kapayıp uyumak istiyorum. Sadece istiyorum, ama yapamıyorum. Öyle yani..
– Özgürlük’ü okuyorum bu aralar. Yarıladım, acelesiz ilerliyorum. Jonathan Franzen anlatıyor, ben bir ailenin bireylerinin yaşamlarına, birey olma serüvenlerine tanık oluyorum. Başlayalı iki hafta oldu, Dublin’e gidişe kadar bitireyim, bu cesamette bir kitabı yol boyu kendime yük etmeyeyim derdindeydim. Şimdi değişti fikrim. Sonunu hiç ama hiç merak etmediğim bir anlatı bu. Öngörüm olağan bir şekilde bitecek olması. Yıl boyu okumaya devam edebilirim. Öyle yani…
– Kış biteli çok oluyor ama havalar henüz yeni yeni ısınıyor. Kış boyu yünden bir şeyler ördüm durdum. Bence tek işe yarar şey ilk ördüğüm şaldı. Sonrakiler faso fiso. Sadece beni oyaladı. Kabul etmeli, bu konuda pek yetenekli değilim ama ısrarlıyım. Akşamları çoluk çocuk ortalıkta tepinip çekişir, biz de televizyon karşısında alık alık dururken elim bir şeylerle oyalanmak istiyor. Bitimsiz şeylerde sakinleşme isteğim de buna eklenince şöyle bir çözüm buldum. Artık yünlerden parçalı bir battaniye yapacağım. Yukarıda görüldüğü üzere tığla çok sayıda kareler örüp sonra bunları birleştireceğim. Elimdekiler bitince ailenin diğer kadınlarının dolap altı, baza içlerine tıkılmış yünlerini bulup çıkaracağım ve onlarla devam edeceğim. Bitmesi ne kadar sürer bilmiyorum ama uzun süreceği kesin. Sonra evdekiler kışın üşüdüklerinde üstlerine bu battaniyeyi örtüp ısınacaklar. Belki Defi’yle Kem yıllar sonra bunu kim alıp yanında götürecek diye çekişecekler, belki de haddinden fazla zevksiz bulup “annemizin yüzüne bile bakılmayacak acayip döküntülerinden biri” diye tabir ederek bana bırakacaklar ve ben yaşlandığımda kanepenin sağ köşesinde otururken artroz yüzünden kıvırıp altıma alamadığım şişmiş, biraz da kemikleri çarpılmış dizlerimin üstüne üşümesin diye ikiye katlayıp örteceğim. Öyle yani…