Etiketler

, ,


(KAYNAK: şifali.org)

Çeşitli sebeplerden bir yoğurt sevdasına tutulduk, gidiyoruz. Oldum olası yoğurdu severim. Şöyle güzelinden bir kase yoğurt yediğim zaman tüm gastrointestinal sistemim için kıyak yapmış gibi hissederim ki, işin aslı gerçekte olan da budur.

Şimdi size oturup yoğurdun faydalarını filan anlatmayacağım elbette. Benim misyonumda öğreten bir kişinin hayat bulması mümkün-ü kâbil değil, çok şükür. Zaten aranızda bu konuda uzmanların var olduğunu var sayıyorum.

Yoğurdu bunca severim de, evde mayalanan yoğurttan oldum olası hazzetmem. Çocukluğumdan kalma bir durum bu, belki de en büyük sebebi bunun evin kadınları için büyük öneme haiz olmasıydı. Öncelikle yoğurt mayalanacak süt türlü zahmetlerle edinilirdi. Ananemle sabahın köründe, daha hava aydınlanmadan trene binip Çayırova’ya gittiğimizi, trenden indikten sonra yağmurdan ıslanmış otlarla kaplı bir yokuştan yukarı çıkıp bir mandıraya süt almaya gidişimiz ya da ben daha büyüdükten sonra Pendik Burnu’ndan annemin zoruyla istasyonda süt ürünleri satan bir dükkana elimde bidonla gidişimi hatırlıyorum ve inanın, o dakka içimi sıkıntı basıyor. Bir de onca zahmet sonucunda mayalanan yoğurdun kaçınılmaz şekilde ilk kaşıktan suya kesmesi vardı ki, yıllar içinde ben yoğurdun o suyunu kendisinden fazla sevmek için bayağı bir çaba sarf ettim. Sonunda başardım da…

Ama o yıllarda en büyük hayallerimden biri de bir gün kendime ait olacak evde marketten alacağım yoğurttan başka bir şey sokmamaktı. Diğer büyük hayallerim ise kimsenin bitirdiğim için söz söylemeyeceği, tamamen şahsıma ait bir kalıp yağlısından peynir ve bir kavanoz salçaydı.

İşte belki de insanın hayatla ilgili çocukken kurduğu hayaller bu noktada önem kazanıyor. Yıllarca süren çalışıp didinmem özünde baktığınızda bu dörtlü içindi. Dördüncü ise elbette bir kitapçıya girdiğimde arkadaki etiketine bakmaksızın istediğim kadar kitabı alabilmekti.

Uzun yıllar market yoğurdu tüketmek konusunda direncimi korudum. Öyle ki, kendi yemediğimi çocuğuma da yedirmem ilkem doğrultusunda onlar bebekken de bu tutumuma devam ettim. Açıkcası her ikisinde de bir iki kere kavanozda filan yoğurt mayalamayı denedim ama kısa zamanda vazgeçtim.

Malum, ben her şeyden bir zaman sonra sıkılırım. Durum böyle iken konu mutfak aletleri olduğunda da farklı bir tutum sergilemem beklenemezdi. Mikser, blendır ve rondoyu sıradanlıklarından ötürü kolaylıkla göz ardı edebilirim. Çay makinesinin lafını etmeye bile değmez. Ekmek makinesi mutfağımıza gireli yedi yıl oldu, Actifry’la beraberliğimiz iki yılı fazlasıyla geçti. Anlayacağınız mutfak hayatım feci bir monotonluk içinde can çekişmekteydi. Aynı dönemde Bizim Bey’den de ev yoğurdu yeme talebi gelince yoğurt makinelerini mercek altına aldım (Çocuklar için evde yoğurt yapmayıp koca isteyince yapmaya kalkışarak bir nev-i Ebru Şallı profili çizdim galiba).

Uzunca bir süre tereddüt ettim. Yaptığım incelemelerden edindiğim izlenim aslında makinenin tencereyi battaniyeye sarıp bekletmekten çok da farkı yoktu ama sonuçta ben bir tüketim insanıydım ve bir yoğurt makinesi edindim.

Üç kere yoğurt mayaladık ama sonuç hüsran. Sebebi bulmak zorundayım. Benim hatırladığım kadarıyla yoğurt mayalamak bu kadar komplike bir şey değildi ama bu sorun giderek çözümü imkansız bir hal alıyor. Ben mayadan olduğunu iddia ettim, farklı mayalar denedim. Makineden aldıktan sonra kimseye el sürdürmedim, bir gece buzdolabında beklettim, sütü değiştirdim, nafile…Sağolsun Bizim Bey’le aynı klinikte çalışan hemşire hanımlardan biri maya yolladı. Son ümidimiz bu maya. Olmadı, her ne kadar direniyorsam da sonunda Bizim Bey’in dediğine geleceğim ve makinenin bozuk olduğuna kanaat getireceğim.  Bizim Bey’in dediğine göre başkalarının (diğer beyin cerrahlarının) evlerindeki makinelerinin yoğurtları bıçakla kesilecekmiş gibi oluyormuş. Yani anlayacağınız bizim yoğurt sorunsalımız evimizin sınırlarını aştı.

Bundan sonra evde peynir, salça üretmeye   kalkışacağım diye korkuyorum. Silkinip kendime gelmeliyim. Öyle yani…