Etiketler

, , , , , , , , , , , ,


–         Tatilin giderek yaklaşıyor olması heyecan verici. Aslında ben resmi olarak ayın 23’ünde tatile çıkıyor olacağım ama öncesinde iş için bu cumartesi bir Kanada’ya gidip geleceğim. Benim Kanada’da olduğum bir haftada Bizim Bey, çocuklarla yazlıkta annemin yanında olacak. Anksiyetem tavan yapmış durumda. Bir taraftan kendi gideceğim yolun uzunluğu, arada oluşacak saat farkından ötürü buradakilerle Avrupa seyahatlerine kıyasla daha az iletişime geçecek olmak (ben, Bizim Bey ve oğlanın günlük toplam görüşme sayımızın yaklaşık 15 olduğu düşünüldüğünde bunun nasıl ciddi bir sorun olduğunu anlarsınız), diğer taraftan Bizim Bey’in yazlığa kadar olan 5-6 saatlik araba yolunu çocuklarla yalnız gidecek olması, sonrasında ben onlara İzmir’den katılacağım için farklı farklı valizler hazırlama zorunluluğum… Hayırlısıyla cumartesi gecesi hepimiz gideceğimiz yere bir sağ salim varalım, biraz rahatlayacağım.

–         Tabii bu kadar anksiyetenin sonucu bir takım somatik şikayetler birbiri ardına patlak veriyor. Dün belimin tutulması, uzun zamandır sessiz duran fıtığımın kendini bana hatırlatması buna örnek. Dün öğlen eve gidip istirahat etmeseydim ve devam etseydi ne yapardım, bilemiyorum. On beş saatlik uçak yolculuğu gerçekleşmezdi herhalde. Hala da orada bir yerde sinsi sinsi bekliyor olması beni korkutmuyor değil.

–         Dublin’deyken sağ en arka azı, kaplamalı dolgu dişim kendisinin varlığından haberdar etmişti. En korktuğum şeylerden biri de yurtdışındayken dişle ilgili bir sorun yaşamak. Son gece ağrımaya başlaması bile şanstı. Gelir gelmez hemen Fatma’nın (Dt. Fatma Kılıç) yanına koştum. Kızcağız üç haftadır o dişle uğraşıyor. İnşallah bugün kaplamyı takacak ve ben de düzelmiş dişimle Vancouver’a gideceğim.

–         Evvelki gün bizim mahallenin marketi yandı. Doğal olarak dün kapalıydı. Benim için bir bakıma orası mabed olduğu için, dün uğrayamamak günlük hayatımda ciddi bir boşluk hissi uyandırdı, kaldı ki belim cidden fena ağrıyordu, alış – veriş yapacak durumum yoktu, zaten tatil öncesi buzdolabı boşaltma harekatına Pazartesi günü başlamıştık ama gerçekten bu durum beni kederlendirdi. Umarım biz dönene kadar tadilat bitmiş olur.

–         Az önce biriyle Tom Cruise – Katie Holmes boşanmasını konuşurken zaten herkes biliyor edasıyla “Katie, Tom’u yatakta David Beckham’la” basmış dedim. Karşımdaki bilmiyormuş, hayretler içinde kaldı. Arkasından Bizim Bey aradı beni, o da yeni öğrenmiş, bunu söylemek için arıyormuş. “Eeee… bütün gazeteler yazdı, iki gündür duymayan kalmamıştır herhalde,” dedim. Sonra düşündüm acaba dünya üzerinde kaç kişi şu anda bu muhabbeti yapıyor diye… Kabul, gayet gereksiz bir düşünce…

–         Kem spor okulundan memnun. Başlarda biraz isteksizdi ama özellikle bu hafta daha iyi. Sonunda okul konusunda idealim yaz için de olsa gerçekeleşmiş durumda. Evden spor okuluna yürüyerek gidip geliyor. Eskiden hepimizin okula böyle gittiği düşünüldüğünde bunun şu an için ekstrem olması tuhaf. Bir gün bunun üzerinde daha fazla kafa yormalıyım. Eskinin normal, şimdinin anormal halleri diye… Bundan proje bile çıkar valla…

–         Yolculuğa çıkarken yanıma alacağım kitaplar konusunda kararsızım. Bir türlü karar veremiyorum. Nedense aklımdakiler, en çok okumak istedilerimin sayfa sayısı fazla, taşıma açısından pratik değiller. Mesela Daniel Martin’i okumak istiyorum, Prag Mezarlığı da yanımda olmalı, Denizin Altındaki Ada keza, Oyun Dörtlüsü, Dövmeli Kız… Okumak istediğim kitaplar arasında Parfümün Dansı da var ama Ağaçkakan’dan sonra biraz tereddütlüyüm. Galiba onu da yanıma alacağım. Biliyorum, e-okuyucu edinmeliyim ama bu saydıklarımın hepsinin elektronik versiyonu yok ki… bir de ben bu konuda tutucuyum. Herhalde e-okuyucuya geçmem için bir beş sene var ki, elimdekiler de, eğer bu sırada hiç kitap almazsam, ancak o zaman biter.

–         Şu günlerde muhteşem bir şey okuyorum. Üç yıldır kıyıp okuyamamıştım ve okudukça kıyamamak konusunda ne kadar haklı olduğumu bir kere daha görüyorum. Böyle şeyler okuyunca yazma hevesinde olan biri olarak insanın yazma konusundaki düşünceleri gerçekten sarsıntıya uğruyor, şöyle ki, insan kendi kendini “Böyle güzel yazılanlar varken benimkiler ancak vasat olabilecekse o zaman neden yazacağım ki?” diye sorarken buluyor. Aslında vasat, ortalama olanlar da bir amaca hizmet ediyor, bu mükemmellikte olanların daha fazla ışıldamasına. Hem bir an evvel bitirmek istiyorum, hem de hiç bitmesin. Bir de yazarın otoritesine hayran kaldım. Neyse bitireyim, sonra daha teferruatlı anlatırım.

–         Son bişey, İzlanda’dakiler neredesiniz? Son günlerde ortalıkta yoksunuz, bir ses verseniz iyi olurdu. Meraktayım. Öyle yani…