Etiketler

, , , , ,


Ne zaman dara düşsem, ne zaman canım sıkılsa kendimi iyi hissetmek için sarıldığım bir anım var. Daha önce bunu mutlaka anlatmış olmalıyım. Tekrardan zarar olmaz.

Adı: Portakallı Kurabiye.

Beş yaşındayım. Bir kış öğleden sonrasında ananemin evine sobanın arkasındaki sedirde uyumuşum. Sobanın üstünde güğümün kapağı içinde kaynayan suyun buharıyla tıkırdıyor.  Soba borusundaki çamaşırlığa asılı çamaşırlardan süzülen sular sobanın üstüne düştükçe kendilerine has bir ritmle ‘tısss’lıyorlar. Uyanmak üzereyim, uzaktan burnuma portakallı kurabiye kokusu geliyor. Odanın kapısı açılıyor, teyzem elinde çaydanlıkla içeri giriyor. Yüzümü yavaşça duvardan alıp dönüyorum. Göz kapaklarım henüz aralı. Teyzem büyük ustalıkla, sol eliyle güğümü indiriyor, sağ elindeki çaydanlığı sobaya yerleştiriyor. Uzaktan davul fırının kapağının açıldığını duyuyorum. Ananem dörde katlanmış mutfak beziyle tepsiyi çıkarıp mutfakta taşın üzerine koyuyor. Gözlerim kapalı ama görebiliyorum. Kapı çalıyor, komşunun sesi kulaklarıma geliyor. Artık uyanma zamanı geldi

O günün öğleden sonrası da öyle bir zaman bir dilimiydi benim için.

Molyvos’ta, Green Garden’daydık. Öğlen yemeği olarak bir önceki  akşamdan kalan makarna ve köfteyi ısıttım. Çocuklar içerideki masada yerken biz de Bizim Bey’le güneşin çekilmekte olduğu arka balkonda yedik. O, yemeğin yanında Barbayanni içti, ben de tadı dün akşamdan ağzımda kalan kırmızı şarabımdan. Kavun kestim, yanına da az feta saganaki peynirinden koydum. Ağustos böceklerini dinliyorduk, ben arada bir onunla laflayıp, zaman zaman kitap okuyordum. Bir ara Defi uykusu gelip huysuzlanmaya başladı, içeri girdim onu uyuttum. Baktım şarap kirazlı, erikli meyve suyu gibi güzel ve bıraksalar ben iki şişeyi deviririm, bir de daha bunun akşamı var… sonraki bardağımı yarım doldurup içine buz attım. Aslında bilirim, bir zaman sonra su şarabı mayalandırır ve daha da sarhoş eder insanı. Yani, anlayacağınız, kafamız iyiydi ve huzurluyduk. Sonra Bizim Bey denize gitti. Kalktım kendime koyu bir kahve yaptım ve kitap okumaya devam ettim. Göz kapaklarım ağırlaşmaya başladı, gittim içeriden yastık aldım, kaykıldığım sandalyemde başımın altına koydum, gözlerimi kapattım ve tatlı bir uykuya daldım.

Bu anlattığım öğle sonrası saatleri de ‘Molyvos’ adıyla ‘Portakallı Kurabiye’ gibi zorda kalındığında baş vurulacak, insanı ferahlatıp rahatlatılacak anılar  defterine kaydedildi… Hiç olmazsa bir gün ölürken hatırlanmak üzere….