Tags
Adrien Brody, Ahtapotlar, Anason, Fredie Mercury, rejim halleri, Yedinci Gün, Zakkum, İhsan Oktay Anar
– Biliyorum, blogu boşladım. Lakin elimin altındaki işlerin birinin ucundan tutacak olsam içinde kaybolup gidiyorum. Bu sebepten oturup uzun uzun yazmaya vakit yok. Yine de toparlamaya çalışayım.
– Bazen edebiyattan zırnık anlamadığım hissine kapılıyorum. Nereden çıktı derseniz… Sebep Yedinci Gün, dolayısıyla da İhsan Oktay Anar. Puslu Kıtalar Atlası’nı üniversite birinci sınıftayken bir arkadaşım seveceğimi düşünüp vermişti ve galiba altı kere filan başlayıp bırakmıştım. Sonunda evvelki yıl Bozcaada’ya iki günlüğüne giderken yanıma başka kitap almayarak kendimi okumaya mahkûm ettim. Beğendim ama ölüp bitmedim, biraz da mecburiyetten bitirdim. Şimdi de Yedinci Gün çıkıp, hayranları onca patırtı koparınca aldım, listenin sıradakilerini öteledim ve hafta sonunda okumaya başladım. Samimiyetle söylüyorum ve kendi üstüme alıyorum, zevk almam imkansız. Belki anlatılan dönem ilgimi çekmediğinden, belki dil her ne kadar çok akıcıysa da her kelimesi hesaplanıp yazıldığını hissettiğimden, okurun gözlerini kamaştırma isteğinin her satırda göze batmasından, anlatılanların fazla teknik bilgi içermesinden ötürü arada kekolanma ihtimalimden… bilmiyorum ama yine de okuyacaktım. Ama daha kitabın başlarında iki kavgacıdan birinin sella turcica’sı diğerinin alnına nakşolduğunda artık ne yazık ki dayanamadım. Benim alanıma girilmişti ve ciddi bir bilgi hatası vardı. Oradan sonrası yukarıda sıraladıklarıma bir de her şüpheye düştüğümde kontrol etme eklenecekti ki, valla eziyetti.
İ.O.A’a saygım sonsuz, hayranlarına okurlarına da öyle ama bende durum böyle. İleride Nobel alırsa elbet gurur duyacağım ama sanırım bir daha okuma teşebbüsünde bulunmayacağım.
– Şimdilerde Bir Burjuvanın İtirafları’nı okuyorum. Vakti geldiğinde anlatırım ama şu anda bende bıraktığı his Thomas Mann’ın Buddenbrooklar’ını okuduğumdakine benzer.
– Pazartesi’den beri Zakkum dinliyorum. Anason’u biliyordum, bir de Caroline’den Ankara’nın eski Raindog’u olduklarını öğrenmiştim. Geçen haftalarda Ahtapotlar araba kullanırken radyodan önce kulağıma sonra dilime takılmaya başlamıştı. Pazar günü BB Anason’u ne kadar beğendiğini söyleyerek dinlettirince, O beğenince farklı oluyor ya her şey, dinlerken daha bir kulak kesildim. Zakkum’da şarkıların hikayesini, solistin Freddy Mercury’i andırmasını, bateristin Adrien Brody’e benzemesini, müziğin içime işleyişini, dönüp dönüp bıkmadan aynı şarkıyı gün boyu dinleyen halimi sevdim.
(Yazıya ara… Bence dinlemediyseniz fırsatı kaçırmayın.)
– Rejimdeyim. Bu sefer ciddiyim. Bir aydaki hedefim 3-5 kg vermek. Yok, 3 kg bile veremezsem sonrasında obez olmaya kararlıyım. Açım. Yiyorum ama eskiye kıyasla neredeyse hiç. Ara öğünlerde bir bardak yağsız süt içmek hiçbir zaman bir dilim börek yemekle aynı şey olmuyor. İlk günün akşamı yatağa yattığımda bir süre midemin (doğrusu beynimin) sesinden uyuyamadım. Halbuki 1 kase yoğurt yemiştim yatmadan önce. Madde bağımlısının yoksunluk sendromundaymış gibiydim. İçimden inanılmaz kuvvetli bir dürtü gidip eski kaşarlı tost yapmamı ve sonrasında mutlu mutlu uyumamı söylüyordu. Yenilmedim. Gece rüyamda deniz kıyısındaydım. Garson kalamar tava servisi yapıyordu. Kalamarın yanında dereotulu, limonlu ve kremalı nefis bir sos vardı. Soslanmış kalamarı dilimle çevirip damağıma değdirdiğimde beynim zevkten dört köşe oldu.
Sabah uyanınca kendime çok güldüm. Boşuna “Aç tavuk kendini darı ambarında görür,” diye söylememişlerdi.
Dördüncü gündeyim. 70 kg ile başladım, bu sabah 68,7 idi tartı. Hadi bu giden ödem olsa bile yine de fena sayılmaz. 13 Ekim’de kuzenimin düğününde istediğim elbiseyi giymeliyim.
En kötüsü metabolizmayı hızlandırdığı için yeşil çay içmek. Resmen işkence, ilaç içer gibi içiyorum.
Arada midemin zorundan kolumu yiyecek gibi olsam da dayanıyorum. Bu sefer kararlıyım, olacak. Dolaptaki giyemediğim etekleri ve elbiseleri giyeceğim. Azimliyim.
Öyle yani…
atalet said:
süpersin.. daha yazıyı bitirmedim ha.. sadece.. kitapla ilgili bölüme yorumum..
çok aforizması yapılan kitaplar genelde bende fosluk duygusu yaratıyor diye okumamıştım bişi kıtalar şeysini.. osmanlıca sözcük kullanıyor bolca onu farkettim..
bense kullanmamaya çalışıyorum.. =).. sanırım çekici gelen o.. ne olsa aruz okumayan nesle ilginç ve mistik bir dil gibi geliyor..
neyse .. ayıptır ama artık deyip.. ilk ve son iki kitabını da almıştım.. hahaha.. yırttım okumayacağım.. sella turcicam üzerine ve arcus zygomaticusumun başına yemin ederim.. =).. aynı kafadanız ya bu konularda .. direkt aldım kabul ettim.. süpper.. şimdi yazının kalanını okuyim..
atalet
Selgin GB said:
Ay canım ciğerim Atalet… Ben senin bloguna yorum bırakamadan, sen böyle ne tez, ne güzel…
Böyle herkesin ölüp bittiği kitaplara, filmlere, konulara kötü yazarken demeyeyim de iyi şeyler yazamazken, bazen gerçekten tereddüt ediyorum. Bir yazmaya başladım mı da tutamıyorum sonra kendimi.
Coraline’in Zakkum yazısına bıraktığım yoruma baktım yazıdan sonra. Anason’a arabesk demişim, 9 ay önce. Asıl ben Yüzük’e takıldım.
Kendisi bile bilmiyor ama
Hatırlatsın diye seni bana
Gözleri pek andırmasa da,
İsmini verdim küçük kızıma… Nasıl bir şey bu ya…
atalet said:
2007 albümleri benim için özel bir zamanın simgesi.. beş yıl olmuş.. çok mu az mı bilemedim.. ama .. bir bu grup bir de malt.. =).. çok keyifliydiler.. o arada elbet rock sevdiğimi ve türkçe rock’ı da sevdiğimi söylememem gereksiz.. hehe belki üstümüzden bir kuş geçer kategorim bile var daha ne diyiim.. =)..
güzel bişi ..
sözcükler önemli..
dün paul simon’dan yazarların alması dersler diye bi yazı okudum hatta =)..
atalet..
atalet said:
he geldim.. bu zakkuma taparık.. benim hoşuma giden.. bir şımarık tonlama var seste .. bu şarkıdaki ” biz güzel olmadık cümlesi.. vurucudur ma benim favori şarkım hipokondriak.. =).. şarkı sözlerine manitu diyorum “Yalnız kalmak bir ilaç mıdır yoksa hastalığın ta kendisi mi?” ben de link veriim mi.. nolur veriim mi.. http://www.youtube.com/watch?v=wF5JOWYtsUs
ay.. rejime kolay gelsin diyorum.. elbiseyi as karşına bence.. =).. bende hep işe yarar.. motivasyon iyidir..
keyifli olsun perşemben..