TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı 2000 de Tepebaşı’ndan Beylikdüzü’ne taşınmış. Benim üniversite öğrenciliğim1998’de bitti. Aklımda kalıp, unutamadığım fuarsa muhtemelen 1991’deki okulu kırıp arkadaşımla gittiğim fuardı. Şimdi olsa, Pendik’te oturduğumuz düşünlecek olursa, ailem evden kaçtığımı filan sanabilirdi.
Kim, hangi akla hizmet ederek Beyoğlu’ndan aldı da kitap fuarını İstanbul’un neredeyse dışına taşıdı bilemiyorum. Asıl anlamadığım ise büyük yayınevlerinin hangi abuk hesapları doğrultusunda buna uyduğu.
Bu yıl 12 yıl sonra ilk kez kitap fuarına gittim. Büyük söylemeyeyim, bir daha da zor giderim. Ne zamanki şartlar bana uygun hale gelir, o zaman olabilir (Doktorluğu da mevcut şartlar hayalini kurduğumla uyuşmuyor diye bıraktım. Kitap furaına gitmeyi reddetmek herhalde bundan zor olmayacaktır)
Ulaşım kısmına hiç değinmeyeceğim (Bostancı’dan gidiş 2 saat, dönüşse 4,5 saatti), bu fuardan bağımsız tamamen İstanbul ile ilişkili bir sorun.
Benim hayalimdeki kitap fuarında kitabıyla çok önceden bir araya gelmiş olan okur, yazarıyla buluşur. Kolay kolay elde edemeyeceği bir fırsatı yakalar. Evet, o kitabı okumuştur ama bir de yazarından dinlemek ister. Yeri gelir kitabın kahramanına, arka planda akan olaya dair aklına takılanları sorar ve yazarla kanlı canlı aynı atmosferi soluyarak kitapla biraz daha bütünleşir.
Bir yılda azımsanmayacak sayıda günlerini kongre vb organizasyonlarda geçiren biri olarak söyleyebilirm ki, İstanbul Kitap Fuarı’na “Fuar” demek ona hak etmediği bir paye bahşetmektir. Benim cumartesi gördüğüm tablonun herhangi bir semt pazarından çok da farkı yoktu açıkcası.
Fuar, kongre gibi organizasyonlarda asıl olan oturumlardır, insanlar bunun için bu organizasyonlara katılırlar, stand alanları ise sadece ve sadece oturumlar arasındaki mola zamanlarını geçirirken kişilere o alandaki ürünlerin üreticileri tarafından tanıtılması içindir.
En başta bunca karmaşanın gerekliliğini tartışmak gerek. Bildiğimden pay biçecek olursak Pediatri, Cerrahi, Kadın Doğum, vs… tüm tıp disiplinlerinin aynı anda kongre yapması gibi bir şey bu. LYS, ALS, KPSS, KPDS, vs… iki salon bu tür eğitim yayınlarına ayrılmıştı. Bir kere bunları çıkartmak gerek… Bu bir…
Sivil Toplum kuruluşlarının da eğer herhangi bir yayın aktivitesi yoksa bu fuarda bulunmalarının suyu bulandırmaktan başka bir katkısı olamaz. Onlar da gitti mi üç salon eksilir, bu da iki…
Organizasyon komitesine sormak isterim, bu yılın teması madem ki Çocuk ve Gençlik Edebiyatıydı, çocuk ve gençlik yayınları neden ayrı değildi? Ayrı bir salonda özel bir dekorasyonla olsalardı ve türlü çeşit aktivitelerle çocuklar ve gençler için sürekli ilgi çekici hale getirilemez miydi bir salon? Zira ben çocuklarımı bu varsayımla fuara götürdüm ama bizim için en anlamlı aktivite birbirimizi kaybetmemek adına sımsıkı elele tutuşmaktı.
Yurtdışında başka kitap fuarı görmediğimi söylemeliyim bu arada ama ben zaten hayallenmiyor muyum?
Benim hayalimde böyle değil.
Ben bir okursam eğer yılda bir kere olan bu etkinliğin kitap satın almaktan çok daha farklı bir anlamı olmalı. Ben zaten yıl boyu kitabı internetten fuarla aynı fiyata satın almıyor muyum?
Birincisi oturumları ben takip etmeliyim, boğuk bir anonsa kalabalığın uğultusu içinde kaybolan bir ses duyurmamalı. Ben aylar önceden programı bilmeli ve hangi tarihte hangi oturuma katılacağımı, hangi yazarımdan imza almak için ne zaman, hangi salonda olacağımı bilmeliyim, öyle on gün kala öğrenmemeliyim.
İkincisi, kitabı satın alırken para ödemiyor muyum, o zaman gerekirse yazarıma kitabını okurken aklıma takılan soruyu sorabilmek için de para ödemeliyim. Belki bazılarınız bunu sevmeyecek ama yazarımla fuar dahilinde nezih bir ortamda akşam yemeği yiyerek sohbet edebilmeliyim, tabii bedelini ödeyerek. Sting’i de CD’den hepimiz dinliyoruz ama konser için Türkiye’ye geldiğinde sırf canlı dinlemek için bilet parasını ödeyerek konsere gitmiyor muyuz?
Ne kadar anlatabildim, bilmiyorum ama benim kitap fuarım cumartesi günü gittiğim, şehrin uzağına çıkarılıp ne kadarının gerçek okur olduğu belirsiz abartılı bir kalabalıkla doldurulmuş olan değil, daha nezih, daha fazla gerçek okur bulunduranı en azından bunu biliyorum…
Öyle yani…
P.S. Yazıdaki snobluk canınızı sıktıysa umursamayın, yok sayın…. Bu kadar basit….
Çok iyi anlattın. Yazında snobluk yok, tespitler ve gerçekler var. Yok saymak niye? Bilinmeli! Başkalarından da duydum, okudum benzer yorumları. Ben gidemediğim için yorum yapamıyorum. Duyduklarımsa oldukça üzücü ve paylaşılmaya değer..
Malum paradan bahsedince rahatsız olanlar olabiliyor… Endişem bu sebepten…
ben de imza günlerinde imza saatinde kitabevinden yazarın kitaplarını alıp imzalatanlara gıcık oluyorum.ya zaten okumuşsan yazarı al gel okuduğun bir kitabını onu imzalat, okumadığın bir yazarın imza gunune ne gelirsin…buraya en son inci aral geldi, kadın elimdeki eski kitapları görünce “aaaa eski kitaplar” dedi sevdi okşadı, yazara da yazık yani. snobluk felan beni de rahatsız etmedi, ayrıca fotografları gorunce de “tam yazılarından tanıdığım kadınmış” dedim yani birebir:)
Şu kitap işinin altından alnımızın akıyla kalkalım, kesin bir zaman sonra bu konuya da el atacağım.
Aslında olduğum gibi görünmüyorum galiba. Bugün bir geribildirim aldım da… Sanırım karşımdakini tanıyana kadar biraz fazla mesafeliyim ama aklımdakinin dilimde olması her koşulda doğru. Yoksa hasta filan olurum maaazaaalllahhh…
Her yıl her yerdeki kitap fuarı durumu aynı. Karmaşa, test kitapları alamaya çalışan kalabalık öğrenci grupları, satış yapmaya çalışan elemanlar… Kitaplara yakışan bir görüntü ve ortama hiç rastlayamıyoruz. Snobluksa, snobluk, olması gereken bu (yazıdakileri kastediyorum) değil mi? Para konusu tartışılır, ama daha nezih ve daha fazla gerçek kitapların (test kitabının fuarda işi ne???) ve gerçek okurların yer aldığı bir ortam olmalı kesinlikle…
Sevgiler
Berna…
Yazarlar da gerçekten okurları için oraya gelmeliler, gelmek zorunda oldukları için değil. Bir yerlerde bir zamanlar bir şeyler paylaşmış insanların biraraya gelişi olmalı. hani eski arkadaşınla uzun zaman sonra karşılaşırsın da sanki o kadar zaman aradan geçmemiş de bıraktığınız yerdeymiş gibi devam edersiniz ya… öyle…
Kesinlikle size yürekten katılıyorum.. Ben sıkı bir okur ve taze bir çevirmen olarak, Tuzla’dan Beylikdüzü’ne üşenmeden giderdim. Ama bu yıl pek içimden gelmedi. Birçok kişinin hislerine tercüman olmuşsunuz. Blogunuzla dün tanıştım ve takipçiniz oldum. Sevgiler..
Bloga hoşgeldiniz. Belki bir gün hayalimizdeki kitap fuarına sahip oluruz.
Blogunuzla dün tanıştım ve sıkı takipçiniz oldum. Ben de Tuzla’dan Beylikdüzü’ne yıllarca o kadar yolu teptikten sonra, bu sene içimden gitmek gelmedi. Dileklerinizde belirttiğiniz şeyler gerçekleşirse, yine koşa koşa gideceğimi düşünüyorum. Sevgiler..
Muhtemelen ben de nerede olursa olsun katılıyor olurum.