Etiketler
Bu blog yazma işi acayip bir iş sevgili okur. Aslında itiraf etmeli, herhangi bir yazma aktivitesinden de pek farklı değil. Şöyle ki, bir kaptırdın mı kendini, her şeyi yazmak istiyorsun. Bir bıraktın mı da elin varmıyor bir türlü. Bir sürü şey oluyor, ülkemde gündem hızla değişiyor.
Misal okullarda önümüzdeki yıldan itibaren üniforma giyilmeyecek olması ile ilgili düşüncelerimi yazacaktım. Yazsam, yazmasam….? böyle iyi mi kötü mü…? beni ne kadar ilgilendiriyor….? karar veremedim. En çok da yazıp yazmamaya. Zira vaktinde Arapça’nın seçmeli dil olmasına ve 4+4+4 sistemine karşı tepkimi dile getiren yazılar yazmış, bu yazılara gelen hakaret dozu yüksek yorumların hayatı tehdit eden ifadeler içerir hale gelmesi üzerine, o yazıların sonuna kadar arkasında olmama karşın, kaldırmak zorunda kalmıştım.
Üniforma konusunda kararsızlığımın sebebi, öncekilerden farklı olarak, az da olsa birkaç yönden bunu olumlu bulmamdı ama yine de altında yatan niyetin aşikar olması yüzünden karşı olduğumu net olarak ifade edebilirim. Karşı çıkanların en başta söyledikleri üniformanın öğrenciler arasında eşitlik sağlıyor olmasıydı ki, bunu yaşadıklarımla (hem kendi öğrenciliğimden hem de bir anne olarak) gerçekten çok saçma buluyorum. Görünüşte öyle olabilir ama şeytan ayrıntıda gizlidir, eşitliği üniforma dışında kullanılan ve müdahele edilmesi imkansız aksesuvarlar (ayakkabı, saat, saç modeli ve hatta kırtasiye malzemeleri zaten bozuyordu. Bir de üniformalar son yıllarda zaten bizim öğrenciliğimzdeki gibi hiç değildi. Misal, İffet Karaçalık (ortaokuldaki Türkçe öğretmenimiz) ve Hayrettin Kılıçarslan (müdür muavini) günümüzdeki herhangi bir kız ya da erkek lise öğrencisini okulun bahçe kapısından girerken görse tasdikname vermekle kalmaz, mümkünse başka bir okulda öğrenim hayatına devam edememesi için ellerinden geleni yaparlardı. O tutum doğruydu demiyorum.
Kesinlikle yapmamız gereken bir şeyi atlıyoruz aslında. Nedir o? Geriye dönmek, alt alta yazmak ve bundan sonra neyin geleceğini tahmin etmek. Tahmin etmek bize ne kazandırır? Muhtemelen hiçbir şey.
– Geçen yıl sonbaharda Talim ve Terbiye Kurulu’ndan Arapça’nın 5. Sınıftan itibaren seçmeli ders olarak okutulmasına ilişkin yönetmelik değişikliği geçti. Ruhumuz bile duymadı.
– Geçen yıl ilkbaharda eğitim sisteminin değişmesi konuşulmaya başlandı, nedir, ne değildir biz anlayamadan nur topu gibi 4+4+4’ümüz oldu. Bu yılın başında ilk dört sınıf 1. kademede kalırken 5. Sınıf öğrencileri bir çırpıda ortaokul öğrencisi olmuşlar, güya kendileri (ya da aileleri) tarafından seçilecek, içinde Kur’an-ı Kerim, Hz. Muhammed’in Hayatı, Temel Dini Bilgiler’in olduğu görünüşte zenginleştirilmiş seçmeli ders listesini karşılarında bulmuşlardı. Yönetmeliğe göre ilgili seçmeli ders için en az 10 öğrenci ile sınıf açılabiliyordu. Listeye bakmak bile hangi sınıfların açılmayacağını anlamak için yeterli.
– Üçüncü adım okullarda üniforma uygulamasının kaldırılarak serbest kıyafete önümüzdeki yıldan itibaren geçilecek olmasıydı. Elbette ki azıcık mantığı ve aklı olan birisi bu evreleri ardarda dizdiğinde bunun “isteyen istediğini giysin” kadar basit olmadığını görebilir.
Bundan sonra ne gelecek ben de bilmiyorum ama sanırım bu sondan bir veya iki önceki basamaktı ve tahminimce bundan sonraki kesinlikle bundan daha kuvvetli bir değişiklik olacaktır.
Neyse… İki çocuk annesi olarak bunlardan bana ne, değil mi? Belki de bizimkisi düpedüz paranoya… Demokrasimizi ileriye taşıyacak, özgürlükleri destekleyen adımlar beni böyle ürkütmesi muhtemelen tamayle benim önyargılarımdan, entelektüel kapasitemin yetersiz oluşundandır.
Uzun zamandır size kitap tavsiye etmemiştim. Haftasonuna uygun, kolay okunan ama dudaklarınızda çarpık bir gülümseme ile bitirdiğinizde içinizi kasvet kaplamasına en gel olamayacağınız PERSEPOLİS’i lütfen okuyun. Kim bilir, belki bizler de henüz yazılmakta olan bir çizgi hikayenin adı olmayan kahramanlarıyızdır.
Öyle yani….