Etiketler

, , , , ,


başarıBazen böyle oluyor. Sekiz konu dönüyor kafamda, hepsi öne geçmek için birbirini itiyor. Genelde en itibar etmediğim kendini ortaya koyuveriyor. Bu sefer karalıyım, adaleti sağlayacağım. İlk aklıma düşene önceliği vereceğim.

Dün “Mutluluk Asla Yalnız Gelmez” i anlatırken Sascha ile ilgili “hayatı günü gününe yaşar” gibisinden bir tanımlama yapmıştım. Klavyeden ekrana kelimeler düşer düşmez bu yazının konusu derhal aklımda belirdi aslında.

Memur çocuğundan öte öğretmen çocuğuyum ben. Bu nitelemeyi garipseyen olabilir ama birilerine gayet anlamlı geleceğinden eminim. Çocukluğum 80’lerde, gençliğim 90’larda geçti. Sınırlı bütçe, kışlık ve yazlık olmak üzere birer çift ayakkabı, az harçlık ve tek bir hedef. Hedef hepimiz için tartışılmazdı ‘Okursan, yırtabilir ve sınıf atlarsın.’ Durum özet olarak böyleydi. Babam ortaokul birinci sınıfta ilk yazılı sonuçlarımdan sonra bana ancak yedilik olduğumu söyledi. Yanılmadı da… sonrasında aldığım her diplomada notum yedi küsur bir şeydi.

Üniversitede etrafımdaki insanları gözlemlediğimde akademik başarının hayatta başarılı olmakla aynı şey anlamına gelmediğini şükür ki henüz ilk yıllarda kavradım.

Üniversiteye gelmeden önce her Türk evladı gibi bir takım sınavlardan geçmiştim. İlkokul beşten sonra Anadolu Liseleri ve Özel Okullar sınavı ve elbette üniversite sınavını tecrübe etmiştim. Anadolu Lisesi’ni yedekten kazandım, çünkü doğru cevapladığım Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi sorusu iptal edildi. Galiba ilk o zaman bir takım şeyler benim için bulanıklaştı. Üniversite sınavında tıp fakültesini cevapladığım matematik ve fen soruları ile değil 1 yanlış ve 1 boşla neredeyse tam cevapladığım Türkçe sorularının marifetiyle kazandım.

Okuduğum okullar belirli bir başarıyı gerektiriyorsa da bu sınavlarda üstün başarı gösterenlerin gittiği okullar da değildi. Doğal olarak “Başarımı günü gününe çalışmaya borçluyum,” diyen birileriyle aynı sıraları paylaşmadım.

İşte, dün ben buna takıldım. Günü gününe ders çalışınca başarılı olunuyor da, neden hayatı günü gününe yaşayanlara genel olarak “bir gün mutlaka kaybedecek” diye bakılıyor? Günü gününe ders çalışınca bir şeyler birikiyor da  neden günü gününe yaşayınca maddi anlamda hiçbir şey birikmiyor ve dahası (güzel olanı) böyle bir kaygı taşınmıyor? Kazanan gerçekten kazanıyor mu veya kaybettiğini zannediklerimiz aslında bizim görmediğimiz neler kazanıyor ve biriktiriyorlar?

Artık bu ülkede okuyarak sınıf atlamak gibi bir şey yok, onu biliyorum. O eskidenmiş. Hani birileri varsa buna inanan, benden söylemesi, fena bir yanılsama içindeler.

Şu anki kodlamalarımız sadece elimizdekileri kaybetmemek üzerine. O zaman günü gününe çalıştıktan sonra günü gününe yaşamak mantıklı görünüyor.

Öyle yani…

p.s görsel için kaynak www.meleklermekani.com