Etiketler
arayış, düşünceler, defter, feldefe, kendine yolculuk, Lizbon, Pascal MErcier, Portekizce
Sağlam iki aydan fazlası var.
Eskiden olsa bilirdim. Bir zamanlar bir kitabı okumaya başlarken ilk sayfaya tarih atardım. Bu romantik alışkanlığımdan vazgeçtim.
Eğer ekim başında başladıysam üç ay olmuş olmalı.
Ne sürede okuduğuma neden bu kadar takıldığımı açıklamalıyım. Bundan sonra yazacaklarımın bir kısmına şüpheyle yaklaşılması halinde hoşgörülü olacağım.
Konuyu kısaca özet geçeceğim. Eski diller uzmanı, Bern’de yaşayan bir lise öğretmeni olan Raimund Gregorius’un eline bir şekilde tuhaf bir kitap geçer. Kitabın yazarı Portekizli bir doktordur. Doktorun adı Amedieu Prado’dur. Doktor kendince bazı başlıklar belirlemiş ve bu konular üzerine düşüncelerini yazmıştır. Doktorun yazdıklarından fazlasıyla etkilenen Gregorius işi gücü bırakır, tası tarağı toplar ve gece trenine binerek doktorun izini sürmek üzere Lizbon’a gider. Bu aslında Gregorius’un çok uzun zamandır ertelediği, bir bakıma kendi içine yolculuğudur.
Kitabın başlangıcı etkileyiciydi. Gregorius’un Kirschenfeld Köprüsü’nde umulmadık olağan bir zamanda bir kadınla karşılaşması ve makas atlayan tren misali hayatının rota değiştirmesi, yıllardır bilegeldiği antik dillere Portekizce’yi eklemeye çalışması merak uyandırıcıydı. Sonrasındaki durağanlık belki de bu kitabı okumamı uzatmış olma nedenlerimden biriydi. Yine de bir şeyler bir şekilde beni tuttu ki, ne olursa olsun üç ay vazgeçmedim. Üç ay boyunca seyahatlerimde yanımdaydı, daha ötesi her gün çantamdaydı.
Son 150 sayfayı bir günde okuyunca onca zaman yanımda taşıdığıma yanmadım değil.
En kısa kitap yorumlarımdan biri olacak, karar verdim.
Çokca orta halli felsefe, az tarih, gereksiz ve sonu olmayan bir arayışa eşlik eden lafı edilmeye değmeyecek bir aşk öyküsü… hiçbiri bir sona varmıyor ve belki de bunca satıp okunmasının sebebi budur.
Yine de bir itirafta bulunmalıyım. Başından sonuna farklı farklı yerlerde bazı cümlelerin altını çizdiğim ve bazen bazı aklıma gelenleri yazmak üzere gidip sarı sayfaları olan bir defter almış olduğum da bir gerçek. Henüz defter boş ama eski günlüklerimin yerini almasını ümit ediyorum.
Öyle yani…
Ben sevmiştim,içindeki metinler çok hoşuma gitmişti…Hatta beynimde bir yolculuk da bana yaptırmıştı…Bazen sırf bir cümlesi yüzünden bile iyiki okudum ya da niye okudum dediğim kitaplar olmuştur. Hiç unutamam sandığım cümlelerin bir kelimesini bile hatırlamıyor olmak ne tuhaf ama:)
🙂 Biraz bana da öyle geldi. Sanki özellikle bazı yerler karmaşıkmış gösterilmiş, aslında öyle değil ve anlatılan hikaye tipik best seller olduğu üzere basit bir çatıya sahip. Neyse, bana neyse…
bu paskali tanımıyorum.. kitabı alıp daha başlamadıklarım yığınında bekletiyorum..
ama bazen insanlar.. sadece yaşamları boyunca düşündüklerini bit kitabın sayfaları arasında görüp.. yanımayıp.. aşina bulup.. seviyorlar.. ben de öyle..
bazen birkitabı sevip.. sonra neden sevdim diye bakıyorum..
yok aslında bir nedeni..
“aşinalık” bence sıcak bir duygu..
sever öperim yılın son iş gününden.. =)
dursun şimdilik, eminim okuyacağın başkaları vardır. Vakti gelince o sana haber verir.Sevgiler… Ben de iyi bir yıl geçirmeni dilerim Atalet’cim.
bir daha evdeki salak klavyeden yorum yazmayacağım.. bunca dil.. edebiyat.. düzgün yazı.. akıl fikir.. eleştiri altında tam hunilinin biri kurtulup gelip yorum bırakmış gibi görünüyor..
🙂