Etiketler
örgü, filmler, kitaplar, pi'nin yaşamı, şiş, şişe içinde mektup
– Benden iyilik sağlık valla… Leylek havada mevsimini açmış bulunuyorum. Geçen hafta Ankara’daydım, bu hafta Bursa’da, haftaya Maraş, sonra Mersin vs… Arada bir de git gel, yarım günlük toplantıya katıl Dubai var.
– İğneler okuyucu rekoru kırıyor. Heheeheee… Şaka şaka. Yok öyle bir şey elbette. Blogun sayfa görüntülenme sayısı baş aşağı gidiyor. Böyle devam ederse önümüzdeki hafta çarşamba İğneler’in hepsini yayınlamayı tamamladığımda korkarım blogun artık okuru kalmayacak. N’apalım, kader. Bu da böyle nankör bir iş. Günlerce düşünüyor, kurguluyor, yazıyor, atıyor, beğenmeyip bir daha bir daha abuk bir sabırla didiniyorsun. Hep söylüyorum sadece ve öncelikle kendin için. Bir de şu tarafı var ki, üç kişi bile okusa mutlu oluyor insan. Öyle ki bu mutluluk acayip bir hal … Hem de okuyanlar beğendi veya beğenmedi, aldı gitti ya da “Allah’ına emanet olsun, benden uzak dursun,” dedi bilmeden duyulan bir mutluluk.
– Bunu nereden çıkardın demeyin. İmza: Kızın’ın yazarlarından birinden gelen elektronik posta bunlara düşünmeme sebep. Bir kuzeni gece saat 22:00’de aramış kendisini. Bir dost toplantısında kitap elden ele dolaşıp içi karıştırıldığında yazarımızın adını görmesiyle kuzeni telefona sarılmış. Sonrasında babalarından konuşmuşlar duygulu tondan, eskilerden.
– İmza: Kızın da acayip bir hayaldi sonuçta. Geçen yıl bu sıralar henüz daha kafamızda net bir şey yokken, yapabilir miyiz’leri düşünüyorduk sevgili Esra’yla.
– Demem o ki, yazılı her metin aslında birilerine ulaşacaktır. Önemli olan onu şişeye koyup ağzını kapamak ve sonra da suya bırakmaktır.
– Pi’nin Yaşamını seyrettim. Yann Martel The Man Booker’ı aldığında okumak istemiştim ama bir türlü denk getiremedim. Nedensiz Beatrice and Virgil’i daha ön sıraya koydum. O da bekliyor, itiraf etmeliyim. Filmin sonunda kaplan Pi’yi umursamadan çekip gidiyor ya birincisi buna vuruldum. Pi’nin de dediği gibi, yaşamak için ona ihtiyacı vardı ve Pi’yi yememiş olmasının temel sebebi de buydu. Hayat gibi yani. En güçlü rakibiniz size ihtiyacı olduğu sürece en yakın dostunuzdur. Filmin beni vuran ikinci yeri de hastanede Pi başından geçenleri olduğu gibi anlattığında kimsenin ona inanmaması, her şeyi sil baştan karşısındakilerin duymak istedikleri bir hikaye olarak anlattığında inanmaları. Bir kez daha hayat gibi…
Açık denizde geçen kısımda Yaşlı Adam ve Deniz ile paralelellikler görmek ise ister istemez kaçınılmazdı. Bu durumda yıllar önce okuduğum Yaşlı Adam ve Deniz’in sonunu net hatırlamıyor olduğumu fark ettim. Öyle ya da böyle, filmini seyretmeden kitabını okumamış olmadığıma hayıflandım. Kitabı okumuş olsaydım filmden daha mı zevk alırdım, diye düşünürken bunun doğru varsayım olmayabileceği film böyle güzelse kitabı kim bilir nasıldı, ‘muhtemelen film kitap sonrasında yavan gelecekti’ varsayımını sevdim.
– Dün akşam da “Umut Işığım”ı seyrettik. Güzel bir akşam geçirmiş olduk, öyle söyleyeyim.
– Bu aralar örgüye iyice sardırdım. Aslında bu seyredilen filmlerin sayısıyla orantılı, tabii mevsimin kış olması da etkili. Örgü örmeye başlamamın sebebi film seyrederken uykumun gelmesiydi. Uyduğumda da BB kızıyordu, birlikte bir film bile seyredemiyoruz, diye. Ben de böyle bir çare bulmuştum. BB şimdilerde de örgü örerken şişlerin birbirine değme sesinin dikkatini dağıttığından şikayetçi. Tam bir La Havle durumu… Takılmıyor, geçiyorum. Aşağıdaki son birkaç kıştır moda olan boyunluklardan. Ofis insanları benzerlerine takribi 90 TL vererek sahip oldular. Tipik güne giden kadın tavrıyla diyorum ki, “Sadece 9 TL ye mal ettim.” Sonra da kendim olup ekliyorum, “Yanında seyrettiğim filmler de cabası…” Ha, bir de şu var BB kendisine kaşkol örerken şiş sesinden rahatsız olmuyordu, ne hikmetse?!
– Üç gün, hafta sonunu da ekleyince beş gün evdeyim. Sömestr tatili sebebiyle. Hem anneanneye fazla yüklenmemek hem de çocuklarla vakit geçirmek için. (Bu arada annem boyunluğun birleştirme dikişini beğenmedi, hafiften büzülmüş diye. Biliyorum, içinden söküp yeniden dikmek geçiyor ama zor biraz…)
– Bu beş gün için hiç plan yapmadım. Plan yapınca ve olmayınca, kasılıyorum. Bıraktım akışına, doğaçlama yapacağım.
– Öyle yani… Eeee… Siz daha daha nasılsınız?
Basılı hikaye okumakla web bazlı yayınlanana ilginin farkı, blog vs gibi platformlarda çok daha kısa zamanda, hızlı tüketilebilir içeriğe rağbet edilmesi. Hikayelerini okumak için zamana ihtiyaç olacağı kesin. Dört sayfa veya onbeş sayfa aynı kapıya çıkıyor, bir A4’ten fazla kelimeyi ekrana döktüğün sürece. O yüzden direkt olarak yazdıklarının değerlendirilmesi şeklinde düşünme istatistiklerindeki düşüşü. Hikayeler için bu mecra zor olabilir. Hem dediğin gibi, tüm okuyucularını değil de, gerçekten ulaşmak istediğin üç kişiyi yakaladın mı, nicelik değil nitelik demek daha kıymetli olur belki de.
İmza Kızın’la ilgili ben de hala telefon alıyorum. Artçı etkileri sürüyor. Daha da devam eder umarım. Sevgiler..
İstatistik düşüşü geçici biliyorum. Lezzetli Öyküler’i de blogdan yayınlarken benzeri olmuştu, kaldı ki o zaman blogun günlük ziyaretçi sayısı oldukça düşüktü. Zaten her telden çaldığım için yemek tarifleri ile ilgilenenler öykülerle de ilgilenecek diye bir beklentim yok. Ben de sana katılıyorum, ekrandan bir şeyler okumak zor. İnsan sadece çok ilgilendiği bir şeyse biraz daha sabır gösterebiliyor. Blogdan yayınlamamamın temel sebebi basılı hale gelmesini bekleyemeyecek olmam. Benden artık gitsinler istiyorum, ki aklımdaki bambaşka bir yazı projesine konsantre olabileyim. Sevgiler…
mersin mi…valla mı
Vallaa… Program yoğun ama umarım fırsat olur da görüşebiliriz.
bu arada bugun çok işim vardı iğneler i print ettim evde okuyacağım. aslında hepsini print ettim kitap yapacağım onları. ben sana söyleyeyim iğneler i yazmaya kafa patlatacağına, oturup keçeden baykuş yapsan da onu anlatsan, veya gezdiğin ülkelerde wc nasıl çalışıyor onun fotosunu çeksen, olmadı, parfümünü ojeni anlatsan, olmadı, süper annelere süper yollar göstersen emin ol daha çok okurlar.benim bütüüün bu sosyal paylaşım zırvalarından anladığım ortalığın ciddi salak insanlarla dolu olduğudur ve bu salaklığın da çok prim yapmasından kelli herkesin bu salaklığı onaylaması ve giderek herkesin salaklaşmasıdır. ortalıkta bu kadar salak varken senin akıllı öykülerine de kafaları basmas muhtemelen. bak sinirlendim.
Senin bu siirli hallerine bayılıyorum. Ben asıl blog yazmayı iş olarak anlatanlara kopuyorum. Hoş, bundan bir işmiş gibi ciddi paralar kazananlar yok değil. Onları ayrı tutmak ve saygı duymak lazım. Bir de anneliği meslek olarak görenler, anne olduktan sonra hayatta duruş sahibi olanlar var ki, bence onlara burada hiç girmeyelim. Öptüm şeker…
Ben parti kızıyım şekerim bu ara, doğum günü toplantımın hazırlıklarıyla meşgulum, o yüzden 2 gündür iğnelemedim ama topluca okuyacağımdan emin olabilirsin. Şu anda çok yorgunum, haşat resmen. Sen o kadar yolculuğa nasıl dayanıyorsun kuzum?
Neyse 5 gün izinliymişsin, bol bol dinlen. Şirin Defi’yi öp benim için 🙂
Ay sahi, sen de kovaydın. Özel gün özürlüsü olarak elbette unuttum. Şimdiden mutlu yıllar… Gelen yorumlardan gördüğüm iyi ağlak yapmışım… Blog ahalisini seviyorum. İğneler okunsa da okunmasa da… Bir de böyle bir grup var, farkındayım biriktirip okumayı planlayanlar… Neyse, iyi ki varsınz…
Vallahi iyi diyelim iyi olalim. Siz ulkede bir orasi bir burasi yaparken ve hatta – ayrimcilik :))- fellahlarin evropasina da ugrarken biz Istanbul un belli bolgelerinde donme beygir gibi donerek yasantiya devam ediyoruz simdilik. Sukur bu gunlerimize…
Igneler i cok seviyorum, her bir oyku digerinden cok farkli ve hayal gucumuzle basbasa birakip son lanmadan bitiveriyor. Aslinda her birine yorum eklenir, yorumsuzluk ilgi azaldi gibi dusunulmemeli bence. Durmak da eylemdir ya malum..
Kuzene ise gencligimizden kalma bir resim bulmustum, tarayip gonderecegim yarin ya da obursu gun, muhtemelen bu yazi ile birlikte.
Kaskolu da cok tebrikler, cocukken teyzem ogretmek istemisti de, sabir yoksunlugundan ilk 10 dakika icinde hofflayip vinladigimi hatirliyorum.
PI filmini kucuk kizimla izledik ve bizim vardigimiz sonuc sizinkinden bayagi farkli : a da ya bi lee ar tikk gi de mi ye ce gizzz…basimiz donuyor,boguluyoruzz.. :))
Tabii eklemeliyim, benim kucuk kiz neredeyse 24 yasinda!
Iste boyle sevgili Defter, gecenin onikisi, yavas yavas iyi geceler dileme zamani.
iPad’imden gönderildi
Sevgili Gravyer,
Örgü için hâlâ geç kalmış sayılmazsın. Tavsiye ederim, insana iyi geliyor. Hani ben soğan doğramayı da terapi olarak görüyorum ama olsun. KAptırdın mı gidiyor, dert tasa bir süreliğine unutturuyor..
İğneler’in sonu yok gibi gelmesin. Ben sadece bir durumu anlatmaya çalışıyorum. An veya gün, o insanların hayatlarından bir kesit. Açıkcası sonralarıyla pek ilgili değilim. Misal Dekolte’de tabii ki de toplantının gidişatı, akıbeti yazılabilir ama beni ilgilendiren sadece o huzursuzluk, sıkıntı, rakibenin tavrı. Yazdıklarından plaza insanının korkutucu gerginliğini, ilişkilerinin nasıl bıçak üstü olduğunu aktarabildiğim umuduna kapıldım. Ben bununla bir süre idare ederim. Tx şeker…
Merhaba;
Gravyer demiş ya, durmak da eylemdir diye, aynen öyle.
İlk dördünü bir gün okudum, sonraki üçünü biraz önce okudum (Süt’ü daha önce de blogda okumuştum), sekizinciyi de az sonra okuyacağım.
Okuyorum ve saygıyla devamını bekliyorum. Kendimi yorum yapabilecek kapasitede de görmüyorum ayrıca.
Pi’nin Yaşamı’nın kitabında benim en beğendiğim sahne, hastanedeki o bahsettiğin konuşma sahnesiydi. Hatta o kısmın filmde olup olmadığını merak ediyordum. Yakında izlemeyi planlıyorum.
Bu arada Kapı’nın da filmi var, haberin olmuştur muhtemelen ama yine de söyleyeyim/hatırlatayım dedim. Ben hala izleyemedim.
Neyse biz Köyceğiz’den Çanakkale’ye taşındık, hayatımızın durgun dönemi sona erdi. Burası asker ve öğrenci yoğunluklu nüfusuyla oldukça dinamik bir şehir. Altını çizerim yalnız, kaotik değil. Hatta gayet basit bir şehir. Yolun/uz düşerse beklerim, yalnız veya ailece farketmez, bir yerlerde bir şeyler yiyip sohbet edebiliriz.
Sevi
Çanakkale’nin de tutkunları vardır, bilirim. Severler o kaotik olmayan dinamizmini. Eski klinik şefim, öyleydi mesela. Binbir zahmet, emek ve hevesle ev yaptırmıştı kendisine ama daha çalışmakatan keyfine varamadı.
Yorum yapacak kapasitede görmemek… tevazu. Kabul. Saygıyla devamını beklemek… Minnet duyarım.
Sevgiler…
iğneler fanatiğiyim..
yorgunum..
keyifsizim.. tiki iyi şey mor refleks çekicim ve iğneler okumak..
İğneler’i bilmem ama mor refleks çekici güzel…
yorgun sıkkın gergin..
iyi iki şey var..
mor refleks çekicim ve iğneler okumak..