Jöle kıvamında yaşama özleminde olsam da hayat buna ne yazık ki izin vermiyor. Durun ve ilk giriş cümlesine bakıp son yazılardaki depresif duygudurumumu katmenlendireceğim yanılgısına kapılmayın. Bugün size bayağı bir eğlence vaad ediyorum aslında.
Bu yazıya sebep olan olay dün gerçekleşti.
Kem evin içinde I-pod’unu kaybetti. E, bunda ne var, demeyin. Kem geçenlerde de okul maçından sonra başkası onunkileri giyip gittiği gerekçesiyle kendine 2 beden küçük bir eşofman altı ve t-shirt ile okula geldi. Paçaları dizlerine yaklaşan eşofman altıyla durum komik görünüyorsa da hiçbirimiz gülmedik. Üstelemedik de… Öncekiler de eski olduğu için gidip ertesi gün kendine yenilerini aldı.
I-pod olayı ise daha farklıydı. Dediğine göre en son br akşam önce oynamış, bir yere koymuştu ve bulamıyordu. Hep birlikte aradık, okula götürüp götürmediğini sorguladık. Yer yarılmış ve içine girmişti sanki. Bir gün önce evde temizlik olduğu için telefonu ile birlikte dolabına koyduğunu, okul dönüşü ikisini birlikte dolaptan çıkardığını söylüyordu. Soru soruyu takip ettikçe iş karıştı, sonunda ne o ne de bizler sorduğumuz sorulardan ve cevaplardan emindik. Kem’in kendine ait en değerli eşyası kayıptı.
BB, bana sen de bir yere koymuş olabilirsin, dedi. Olabilirdi. Düşünmeye başladım. I-pod benim için tam bir belirsizlik halini aldı. Geçmişteki vukuatlarımı hatırladıkça olayı üstüme aldım. Muhakkak ben bir yere koymuştum. Kalktım, gittim, mutfakta bir el bezine düğüm attım, şeytanın idrar yolunu bağladım. Başka çarem kalmamıştı.
Benim eski defterleri açacak olursak…
Ev anahtarları – 11 yaşımdaydım. Bir gün ev anahtarlarımı kaybettim. Kapıyı açıp eve girmiştim ve anahtarlar yok olmuştu. Akşam yatma zamanı gelince bulundu. Annemlerin yatağının üzerindeki pijamalığın içinden çıktı. Oraya ne zaman koyduğum hakkında en ufak bir fikrim yoktu.
Nüfus cüzdanı – 1) Üniversitede yurtta kalıyordum. Nüfus cüzdanımı kaybettim. Mecburen yenisini çıkarttım. Dönem sonunda bulundu. Yurtta odayı, dolayısıyla dolabı boşaltınca kazakların en altından çıktı. Elbette oraya neden ve ne zaman koyduğum hakkında hiçbir fikrim yoktu.
2) Bu çok yeni. Kahramanmaraş’tan dönüşte nüfus cüzdanımla biniş kartımı aldım, oturma yerine gittim, elimdeki ceketimi el bagajıma yerleştirdim ve kafeteryada oturup çay içtim. Güvenlik kontrolünden geçmek üzere biniş kartımı çıkarmak için baktığımda nüfus cüzdanımla birlikte ikisini de bulamadım. Kesin, ceketimi çantaya koyarken düşürmüştüm. Bütün havaalanını ayağa kaldırdım, yolcuların büyük kısmı benim için seferber oldu, bir bayan polisle birlilte çantalarımı birer kere daha aradık, öyle perişandım ki polisler ve havaalanı personeli halime acıdılar, sizi uçağa aldıralım, bize buradan bir irtibat numarası verin, bulursak size iletelim, dediler. İkinci güvenliği de geçtim, elimdeki yeni biniş kartımı çantama koyarken çantamın çok kullanmadığım fermuarlı gözünü açmamla nüfüs cüzdanımı ve biniş kartımı gördüm. Hepsinden kötüsü, uçağa bindiğimizde herkesin beni tanıyor olmasıydı. Koridorun diğer tarafında yan sırada oturan kadın, iyi buldunuz, dediğinde kimseye çaktırmamış olsam da herkesin kaybımı bulduğumu biliyor olduğu gerçeğini anlamış oldum.
Araba anahtarları – BB nin ve benim arabalarımızın yedek anahtarlarını hırsıza karşı sakladım. BB’ye de nereye koyduğumu söyledim. Ben unuturum, sen unutma, dedim. BB’nin arabası pert oldu. Sigorta şirketi doğal olarak yedek anahtarları istedi. Yoktu. Benim arabamı da noter beyanıyla sattık. Evi taşıdık, çıkmadı. Aynı eve geri taşındık, yoktu. Ne zamanki balkondaki altı sandıklı mini sedirleri atmaya karar verdik, bulundu. Bir gümüş kabın içinde, kadife bir torbaya sarılı olarak birbirlerini yıllarca saklamış olmanın kıvancıyla duruyorlardı.
Kem – Çocuğu da mı kaybettin, diye sormanızın bu aşamada manasız olduğunun farkındasınızdır. Kem yeni doğmuştu, ilk defa dışarı çıkıyorduk. Bir AVM’nin süpermarketine mutfak alışverişi yapmaya gittik. BB alış-veriş arabasını ben de Kem’in pusetini sürüyordum. BB, temizlik malzemeleri alırken ben de sebze almaya gittim. Elimde kabaklarla BB’nin yanına geldiğimde bana Kem’in nerede olduğunu sordu. Koşarak sebze reyonuna gittim, Kem pusetinde kabakların yanında mışıl mışıl uyuyordu.
Slayt atlatıcı – Ofisin en kıymetli mallarından birisi. Ben kendiminkine yaklaşık iki yıldır belki de şimdiye kadar sayılı nesneye gösterdiğim özenle sahip çıkıyordum ama son eğitim döneminde kaybettim. Hangi toplantı odasında kaldığına dair tabii ki fikrim yoktu. Normal şartlarda şuurlu bir şekilde birisine verdiğinizde bile genelde geri dönmediğine göre mümkünatı yoktu, daha da bulamazdım. Bulundu. Odamdaki atılmak üzere topladığım ve zaman zaman attığım evrakların gözündeymiş. Ne zaman oraya koyduğuma dair en ufak bir fikrim yoktu.
Takılar – Geçenlerde aklıma bir kolyem ve onun küpeleri geldi. Olması gereken yerlere baktım, yoktu. En son bir seyahatimde takmıştım. O seyahatte kullandığım valize baktım, yoktu. Bir bez torbaya koyduğumu hatırlıyordum ve sonrası belirsizdi. Kaybetmemiştim, emindim sadece nerede olduğunu bilmiyordum. Yaklaşık altı ay sonra ilgisiz bir çekmecede başka bir şey ararken, şeffaf bir poşete sarılı olarak buldum.
I-pod peki? Bulundu. Bu sabah Defi’nin yatağını toplarken ayakucundan, yorgan ve yatak örtüsünün arasından süzülüp yere düşüverdi. Muhtemelen Kem, en son kardeşinin yatağında oynamış, bir şey için kalkmış ve orada unutmuştu. Herhalde ben, Kem’den daha fazla rahatladım. Çünkü hem Kem’i çok iyi anlıyordum, o belirsizlik ve hatırlayamama ne berbat bir şeydir bilmezsiniz, hem de sonradan durumu büyük oranda üstlenmiş olduğum için kendi kaybettiğim bir şeyi bulmuşum gibi sevindim.
Bir vakit çocuk nörolojisi rotasyonu yaparken birlikte çalıştığım, çocuk ve ergen psikiyatrisi ihtisasını bitirmek üzere olan bir arkadaşım iki aylık gözlemlerine dayanarak bir gün bana, “Sen erişkin yaşa gelmiş bir dikkat eksikliği vakasısın. Odaklanma sorunun var.” demişti. “Hadi canım. Bütün gün kiatap okuyabilirim. Öyle olsa yapamazdım,” dedim. “Sevdiğin şeyleri yaparsın ve odaklanırsın, sorun olmaz zaten. İşini seviyorsan başarılı olursun. İlgini çekmiyorsa tamamlamakta zorlanırsın ya da uzun sürede bölük pörçük bir şekilde, aralarda başka başka şeylerle ilgilenerek yaparsın” diye cevap vermişti. Düşününce hak vermiştim. Oldum olası ders dinlemede zorlanmam, üniversite sınavı öncesinde bana yardımcı olan matematik öğretmenimin “beş dakika daha otur, söz dersi bitiricem,” diye bana adeta yalvarması, anadolu liseleri sınavında yaptığım basit hesap hatası yüzünden babamın çileden çıkması, oturup bir filmi başından sonuna seyredememem, kağıt oyunlarından neredeyse nefret etmem, sonrasında altı aydan uzun aynı yerde çalışamamam (bu işte 3 yıl oldu ama sürekli seyahat ediyorum, ihtisasta da aynı yerde 4 yıl çalışmaya mecburdum. Halbuki çok kaçıp gidesim gelmişti) belki de bu yüzdendi. “Eee.. n’apıcaz şimdi?” diye sorduğumda “Akademik anlamda bu aşamaya kadar geldiğine göre ilaç kullanmayıp kendine yardımcı olacak yöntemleri öğrenmeyi deneyebilirsin,” demişti.
Acaba benden Kem’e de mi geçti? Muhtemelen. Bakalım, bence biraz daha gözleme ihtiyaç var. Okul başarısında sorun olmadığına ve hatta gayet iyi olduğuna göre en kötüsü benim gibi ara ara heyecanlar yaşayarak yaşamını idame ettirir.
Öyle yani…