Etiketler
geveze, karbonhidrat, kebek uçuşması, rejimdeyim sürünüyorum
Bugünlerde daha iyiceyim. Kötü müydüm? Aslında çok değil ama düşmüştüm. Yani duygudurum açısından kendimi depresyonda değil de az mutsuz,isteksiz hissediyordum. Sonra neden olduğunu anladım. İçinde alkolün ve karbonhidratın neredeyse hiç olmadığı ama fena da sonuç vermediğini gördüğüm diyetim yüzünden kötü hissediyordum. Genelde hipomanik yaşarken belki de sadece normal toplum değerlerine dönmüştüm ama bünye alışık olmayınca afallıyor insan. Tam antidepresan başlamayı düşünürken, yan etki olarak kilo da verdirdiğini bildiklerimden biri pekâla olabilirdi, eski bir psikiyatrist arkadaşımın aman sakın sen antidepresan alma, dediğini hatırlayarak diyetimde az esneme yapmanın beni daha mutlu edeceğine karar verdim. Gönül isterdi ki, eskisi koyvereyim gitsin ama verdiğim üç kiloya kıyamadım, dahasını verebilme umudumu yok sayamadım.
Sözgelimi yumurtadan nefret eden biri olarak sabah kahvaltıda sadece 1 tane haşlanmış yumurta yiyordum ve o çok severek hazırladığım nefis tostlarımdan ya da ofisin karşısındaki simitçiden aldığım patatesli börekten yaklaşık bir aydır mahrumdum. En azından her gün yumurta yemeyip haftada 3 kere filan sevdiğim gibi tost veya börek yemeğe karar verdim. Tabi bir şartla biraz daha geç yiyecek ve ara öğünü by-passlayacaktım.
Uzun zamandır en sevdiğim şeylerden biri akşam iş dönüşü eve gittikten sonra yemek hazırlarken içtiğim tek birayı ve sonrasında şarabı da bırakmıştım. Bitki çayı, su, domates suyu gibi şekersiz bir takım başka sıvılarla yerini doldurmuştum, oyalanıyordum ama elbette hiçbiri günün yorgunluğunu atmada, soğanın daha keyifli doğranmasında çok da yardımcı olmuyordu. Sonuçta bir,üç veya daha fazlası sonuç olarak fark etmediğine göre tek birada kalmak şartıyla bu konuda da kendimi serbest bıraktım.
Yalnız dün akşam olan bir şey beni dehşete düşürdü. Defi sütle birlikte nutellalı ekmek istedi. Bir gün önce sabah abisine dişlerine tel takıldığı ve buna bağlı olarak ısırıp koparmakta güçlük çektiği için lokma lokma hazırladığım gibi olmasını istediğini de ilave etti. Sütle nutellalı lokmaları Defi’ye verdim, kavanozun içinde kalan bıçağı çıkardım ve yaladım. GAFLET!… ne kadar zaman sonra fark ettim, bilmiyorum sırtımı tezgaha yaslayıp elimde kavanoz, resmen bıçakla kaşıklıyordum. Anlatırlardı da inanmazdım. Böyle bir şey varmış yani… Hani biraz daha devam etsem kavanozun dibini görecektim. Bu yaşımda başıma ilk kez gelmesine şaşmamalı, çünkü ben tatlı sevmem. Çocuklara sürdüğümde genelde bıçağın üstünde kalanı kavonuzun kenarına sürterek sıyırır ve bıçağı bulaşıklığa atardım. Bir anlık boşluktu anlayacağınız ve cidden bu kadar abartılacak bir etkiydi. Bunun açıklaması vücudumun aşırı karbonhidrat ihtiyacı ya da bir tadın esiri olma ihtimali olabilir.
Neyse artık, daha iyi olduğuma göre üstüme sinen tembelliği de bir kenara atmanın zamanı geldi galiba. Uzun zamandır kafamda taşıdığım, girişini yazdığım ama sonunu bilemediğim için bıraktığım bir hikayeyi yeniden yazmaya koyuldum. Şimdiye kadar yazmuş olduklarım nasıl oldu, becerebildim mi henüz doğru dürüst bilemesem de bundan öncekilerde de hep başlangıcını bilip sonunu bilmeden yazmaya başladıklarım hep en içime sinen hikayeler oldu. Tarifi zor bir şey… Hani bazı yazarlar derler ya, neyin nasıl gideceğine ben değil hikayenin karakterleri karar veriyor, diye… Biliyor musunuz, gerçekten öyle acayip bir şey var. Benim iki kere başıma geldi. Nasıl büyülü bir şey anlatmak gerçekten zor ve belki de kurmaca yazmayı bağımlılık haline çeviren en önemli etkenlerden birisi. Doğrusu bu sefer gerçekten hikayenin sonunu kendim merak ettiğim için yazar durumdayım. Okuru olacak – olmayacak, karakterler şöyle-böyle, betimlemeler yeterli – yetersiz, benzetmeler az – çok ya da hiç yok, şurası eksik, burası fazla… şu anda vız gelir, tırıs gider. Benim içimde kelebekler uçuşuyor, ben ona bakarım…
Aslında ben yine başka bir yazı, bir film üzerine, yazacaktım, bu da giriş olacaktı ama galiba duygudurumumun düzelmesine alamet, klavye ishali olmuş olabilirim. Bol gevezelik ettim, ki uzun zamandır yapmıyordum iyi geldi.
Öyle yani…
Foto: indnihan.blogspot.com
kelebekler uçuşması.. önemli bir durum bence.. dün bir dostuma söyledim.. hayatında keyifsizlik veren şeyleri değiştiremeyebilirsin ama ille de sana keyif verecek yeni birşey sokmalısın dengelemek için dedim.. benim blogla .. yazılarla beslenmemi örnekledim.. kelebekleri unuttum..
bir de nutella candır..
iki de..
definin kem’e kıyasla halleri.. bana çekirdeği anımsatıyor..
dikkatle izler.. ve aynısının kendisine de yapılmasını talep ederdi..
bekleyip umup sonra kıskançlık yapmasındansa.. talep etmesini hep çok beğenmişimdir..
atalet..
sevgileri sol.. öpücükleri sağ köşeye bırakır gider..
Kardeşler arası kıskançlıkta ebeveyn tutumlarının daha bir çok konuda olduğu gibi belirleyici olduğunu düşünüyorum. Bu örnekte olanaslında her sabah yaptığım, Kem’e kahvaltı hazırlamanın koşulların değişimine bağlı olarak biraz daha özelleşmiş olmasıydı. Sonuçta Defi de özel muamele görmeyi istedi. Alacağını biliyordu. Eğer almayacağını bilse ya da böyle bir ihtimali düşünse muhtemelen biriktirip sonrasında farklı bir davranış modeline dönüştürerek karşımıza çıkaracaktı.
Acemi anneliğimden öğrendiğim tek şey şudur: Siz nasılsanız çocuklarınız da temelde sizin yansımanız oluyor. Belki tıpatıp aynı değil ama benzer. Etrafımıza baktığımızda bunu çok rahat görüyoruz zaten. Anne huzurluysa çocuk da huzurlu, bencilse bencil, kendine yetebiliyorsa çocuk da kendine yetebiliyor. Hemen ekleyeyim annenin hallerinde babanın katkısı çok büyük. Baba anneyi tırmalarsa anne mutlu olamazsa bir şekilde çocuğa da yansıyacaktır. Sonuç: sorunlu çocukları ele alırken çocuk psikiyatristlerinin anne babayı da ele almaları çok doğru ve kaçınılmaz.
Yaw, gerçekten klavye ishaliyim bugün. Cumartesiden sonra güzel bir Pazar olsun.
Karbonhidrat ve tatli ve/veya alkolu kestikten sonraki ruh/duygu ve enerji durumuna en iyi gelen ikinci etap gunde 2,5 saat spor. Denemeyle sabit. Tavsiye ederim:-)
Günde kendime ayırabileceğim 2,5 saatim olsa muhtemelen duygudurumum da bu kadar kırılgan olmazdı. Yine de hayatımın bir kısmında böyle bir lüksüm olabileceği konusunda umutluyum.
Çıkacağı iki basamağın hesabını yapan birisinin hayatında spora yer açması tahmin edielebileceği gibi çok da gerçekçi değil ama iyi niyetli tavsiye için gönülden teşekkürler.
Diyet + Spor candır 🙂 Her ne kadar uygun bir spor salonunda 1-2 saatlik yedire yedire güzel bir seansı tercih etsem de dünyada farklı trendler mevcut. Belki duymuşsunuzdur şimdi Japon Dr. Tabata’nın günde 4 dakikalık süper spor seti trendi var. 4 Dakika boyunca 20 saniye maksimum performans, 10 saniye dinlenme şeklinde gidiyor. Ayrıntılı bilgi için : http://tabatatraining.org/
http://tabatatraining.org/?p=18
Vakit sorunu olanlara bahane bırakmıyor 🙂
İlgili linklere kesinlikle baktım ama deneyeceğimi söyleyemem 🙂 Size de bu güzel öneri için teşekkürler…