Dün gece sabaha karşı bir rüya gördüm.
Benim bir dişim var, sağda en arkada, kronik, eski dolgu ve uzun bir zamandır normal dolgu olamayacağı için kaplamalı.
Rüyamda önce kaplaması, sonra da dolgusu düşüyordu. Eh… be diyordum. Yetti artık! Yarın gidip bu dişi kökünden aldıracağım. Yine de dilimle yokluyordum ve tam uyandığım sırada her şeyin yerli yerinde olduğunu fark ediyordum. Sevinç ve hayal kırıklığı karışık bir duygu ile uyandım.
Diş rüyalarını sevmem, bilen bilir pek hayra yorulmazlar ve öyle oldukları da tecrübemle sabittir.
Beni oyalayan, zamanımı çalan, ilgimi sömüren, beni üzen hiçbir şeyin de hayatımda var olmasına tahammülüm yoktur. Öncesinde eksikliğini hissetmediysem sonrasında da hissetmeyeceğimi düşünürüm.
Oysa… yaşamıma her ne şekilde olursa olsun “artı” anlamında miniminnacık çentik atanlara karşı her zaman gönül borcu duymuşumdur. Kim olduğu, nereden gelip nereye gittiği, neye inandığı, görünüşünün nasıl olduğu, üstünde şalvar mı yoksa pantolon mu olduğunun hiçbir zaman önemi olmamıştır. Ekmeğimi tereddütsüz bölerek paylaşmışımdır.
Hımm.. çıkarcı mıyım? Bilemem. Olduğum gibi olmaya çalışıyorum, onu biliyorum.
Haftalardır bir labirentin içinde çıkış yolu bulmaya çalışıyor, çabaladıkça duvara tosluyoruz. Söz konusu gerçek anlamda bir duvar olsa belki yolumuzu daha kolay bulacağız ama acayip, jölemsi, tanımı zor, kendine ait duruşu olmayan bir kütleye karşı debelenmek her şeyi zorlaştırıyor. Bir duvar olsa bir şekilde elimizle yoklayıp köşeyi döneceğiz ama ne kadar tanıdık olsa da işte bu acayip şeyin kıskacından nasıl kurtulacağımızı bilemiyoruz.
İslamiyet’in günümüze göre yorumlanması gerekliliğini savunduğum gibi bu süreçte Atatürk’ün, ilkelerinin, Cumhuriyet’in kuruluş tarihinin de birer olgu olarak yeniden ve çok daha fazla dürüstlükle yorumlanması gerekliliğinin ne kadar önemli olduğunu bir kere daha gördüm. Aman, durun meraklısının şirk koşmakla ilgili iştahı kabarmasın. Bir adım geri… dur orada.
Sabah uyandığımda dişim kaplamasıyla ve köküyle olduğu yerde duruyordu. İyi ki de kökü vardı… Tek dişim bile benim sağlıklı yaşamamda çok önemliydi.
Biraz karmaşık oldu ama öyle yani….
ay karmaşık olmayan yazı yazabilebilmek mümkün değil bu aralar..=)
ama ben anladım seni..
ezberbozan yeni tanımlar peşindeyiz..
hadi hayırlısı..
şu selin giritlinin konuşmasını izledim bogün..
her güneşin farklı eşeğı vardır ama karanlık tek tiptir diyordu..
bi de kafkanın davasının işlk cümlesini.. ursula leguini cümleleriyle katıyordu..
neden anlattım şimdi bunu bilemedeim..
öyle..
atalet sever öper gider..
Aldım öpücüklerimi kaşife, bordo keseme koydum. Durulacağız… Olacak…