Etiketler

, , ,


YAZAR NE YAZAR , NE YAZAMAZ?

Yazmayı isteyip de yazamamak kötü bir durumdur. Yazamamanın sebepleri çoklu olabilir. Fizik koşullar, zaman elverişli değildir, üzerine yazılacak konu netleşmemiştir. Hadi diyelim konu belirlendi ve çok hetecan verici… fikir tam evrilmemiş olabilir, henüz hamdır.

Daha önce hiç yazmamış olup da yazmak istemek daha önce yazıp da yazamamaktan kesinlikle daha iyi bir durumdur. Hele ki, François Weyergans  gibi yazabildiği tescillenmiş, yayıncının ısrarlı bekleyişine karşın bir türlü bitmeyen bir romanınız varsa sanırım iş cansıkıcı olmak boyutundan boğucu bir boyuta taşınmış sayılır. Hele ki yazar kendisinin tükenmiş olabileceği hissine de kapılmışsa, durum vahimdir.

Yıllar önce Fatih Özgüven’in Hep Yazmak İsteyenlerin Hikayeleri’ni keyifle okumuştum. Annemde Üç Gün ise benim için kolay bir okuma olmadı.

annemde üç günFrançois Weyergans,eşi ve kızlarıyla yaşayan, daha önce gösterime girmeyen sinema filmleri çekmiş, ardından soyunduğu yazarlıkta belirli bir başarı elde etmiştir. Yayıncısından bir sonraki kitabı için avans almış, kafasında ve kağıtlarında çeşitli roman başlangıçları ile yaşamakta, bir türlü içlerinden birini seçip de ilerleyememektedir.  Bu süreçte bildik yöntemlerden birine, kendi yaşamına, geçmişine başvurur, kendinden türettiği kahramanlarıyla güvenli sularda dolaşırken aslında bir bakıma kendi hayatının çeşitlemeleri üzerinden geçer.  Yazarın kafası o kadar karışıktır ki, sıkıntısını dolap çekmece düzelterek dağıtmaya çalışan biri gibi birbirleri ile ilgili ilgisiz dağarcığına takılan ne varsa hepsini bir umutla ortalığa döker. Bu sırada okuru da ciddi olarak zorlar. Bir öncekinden diğerine sayfadan sayfaya geçerken yazarın içinde debelendiği buhran giderek artan katmanlarla okuru sarıyor. Öyle ki, bir yerde yazar ıvır zıvırla dolu, aynı şeyleri bir kere bir kere daha anlatılanları okurken insanın kitabı kaldırıp atası geliyor.

Tüm bu karmaşanın ardında yazar ailesi, geçmişi arasında dolaşırken maksatlı ve silik olarak bir hikaye anlatmayı başarıyor, böylelikle okurun kitaba tutunmasını da yazarın annesinin hikayesi sağlıyor.

Yazmamanın değil yazamamanın çıldırmaya neden olabileceğini Françoiş Weyergans otobiyogrofik unsurları ustalıkla kullanarak anlatmış.

Küçük not, yazarın oraya buraya serpiştirdiği bilgilerin altını çizmekte ya da bir yere not almakta fayda var. Bir gün bir bilgi yarışmasına filan katılacak olursanız kesin böyle  bilgilere sahip olmak çok havalı duracaktır:

–          Altmış saniyenin bir dakika ettiğini kim bulmuştur? Babilli astronomlar

–          Yedi günün bir hafta ettiğini kim söylemiştir? İbraniler.

–          Gün adlarını kime borçluyuz? Mısırlılara.

–          İtalya’nın en oryantal şarapları hangisidir? Lipari Adaları’nın şarapları.

Meraklısına aforizma da var. Bir örnek: İnsanın kendi ölümü üzerine hayaller kurabilmesi yaşadığını kanıtlar.

Seçici davranılmadığında okur sıklıkla elli sayfa gitmeden içini kıyan kitaplarla daha sık karşılaşabiliyor. Seçtiğim kitapların beni yanıltmamasına dikkat ediyorum ve başladığım zaman okuduğum beni sarmasa da bitirmek için azami çabalıyorum. Annemde Üç Gün bu çabamın karşılığını veren bir kitap oldu.

Öyle yani…