Etiketler

, , , ,


temelBazı şeyleri yapmak neden bu kadar zor? Mesela benim için okuduğum kitabı kaldırıp bir kenara atmak ve bir başkasıyla devam etmek. Nihayetinde kitap okumak eğlenceli bir eylem olmalı değil mi? Yok, bir aşamadan sonra öyle olmuyor, olamıyor. Mesela sadece yazları tatile gittiğinde kitap okuyanlara,  eline o dönemde çok satanlarda ne varsa, şöyle layt kafa patlatmayı gerektirmeyen alıp şezlonga uzanan ve bir haftalık tatilde ancak bir kitap bitirip gelen ve ilgili ilgisiz, anket, iş başvuru formu gibi yerlere boş zamanlarda yapılmaktan hoşlanılan aktiviteler kısmında sinemanın yanına yazanlara imreniyorum. Okuduğum kitabı evde bırakmışım, diyenlere gözlerim büyüyerek anlaşılması güç bakışlarla bakmak istemiyorum.

Bizim bu halimiz gerçekten de bir deformasyon.

Misal ben seyahate giderken bir çift eksik ayakkabı alabilirim yeter ki, yanıma alacağım beş kitap valize sığsın. Bir haftada ya da beş günde elbette okunmayacaklardır ama onlar yanımda olunca kendimi daha iyi hissederim. Başka örnek, küçük çanta taşıyamam. Çantamda makyaj çantası olmayabilir ama kitap hep vardır. Bazen okuduğum yedi yüz sayfaysa ben hangi çantaya  o kitabı koyayım?

Kitap okumak, benim gibiler için yemek yemek, su içmek gibidir. Birkaç gün boş kalsa sanki hayati bir sınavın dersleri takip edilmemiş gibi hissederiz.

Başladığı kitabı bırakamamak hepimizde olan bir özellik değil, bırakanları bazen çok takdir ediyorum. Halbuki, eskiden bunu yapabiliyordum, hem de öyle böyle değil. Toy zamanlarımdaydı, geçmişte kaldı.

Temel Parçacıklar’ı da bırakabilmiş olmalıydım. Michel Houellebecq’in önceki iki kitabını sevmiş hatta Harita ve Topraklar’a hayran kalmış olsam da yapabilmeliydim. İnatla ve sebatla %50 si  kuantum fiziği ve moleküler biyoloji, %30 neredeyse pornoya varan cinsellik, kalan %20si ise normal, bildiğimiz kurmaca anlatısından oluşan bu kitabı 301. sayfaya kadar okudum ve orada artık pes ettim. Bir beş sayfa daha gidemeyecektim, yok olmayacaktı. Kabul etmiştim, kapasitemi aşmıştı. Özellikle de kuantum fiziği ve moleküler biyoloji kısımlarında beynimin süngerleşmesine, pornonun iyice koyulaştığı yerlerde midemden kalkıp gelen, boğazımda düğümlenen öğürtü hissine rağmen, kurmaca kısmının ustalığının yüzü suyu hürmetine,  gerçekten iyi dayanmıştım. Halbuki, Pazar günü havuz kenarında okumaya başlarken ilk elli sayfada alametleri hissetsem de ümitliydim.

Eğer sabah kalkıp kalan son beş sayfayı okumamayı başarabilseydim,  bu belki de benim için yeni bir davranış biçimi anlamında iyi bir başlangıç olabilirdi.

Okudum, bitti ve okunmuşlar kitaplığında sıkışarak yerini aldı. Michel Houellebecq’i hâlâ seviyorum, donanımına, birkimine, bunları ince ince işleyip romanı içine yedirmesini takdir ediyorum ama bundan sonraki kitabında kesin çok daha temkinli olacağım.