Etiketler
editör ne iş yapar, editörleri karın tokluğuna çalıştırdıkları için mi böyle, sıkıcı kitap, yayınevi ne kadar sorumluluk alır, yayınevlerinde gerçekten editör var mı, yazar her zaman iyi mi yazar
Bir okur olarak ben buradayım, yazar da orada ama editör nerede? Günlerdir bu soruyu soruyorum. Sebepsiz değil elbette.
Elimde bir kitap var. Yazarının dokuzuncu kitabı, benimse bu yazarın kaleminden çıkma okuduğum ikinci kitap. İlkinde de bir miktar hayal kırıklığı yaşamıştım ancak bu seferki kadar değildi. Aslında benim bu duruma düşmemde yazarın değil de editörün çok payı olduğunu söylemeliyim. Anlatayım. Şöyle ki…
Yazarın iki kitaptan anladığım kadarıyla bir çizgisi var ve buna bağlı olarak da okur sayısı bayağı fazla. bu çok takdir edilecek bir durum. Yarı fantastik, dini ögeler barındıran konuları seviyor. Açıkcası konu her iki kitapta da özneldi. Kurgu çatı olarak iyi. Yazarın gelişmiş, olgunlaşmış bir dili var. Kendine has bir üslup oluşturmuş. Türkçe’ye hakimiyetinin fevkalede olduğunu söyleyebilirim. Günlük konuşma diline de keza öyle. Sonuçta okur akıcı bir anlatımla karşı karşıya.
Eee… okur olarak belamı mı istiyorum, değil mi? Konu iyi, kurgu iyi, dil iyi, anlatım akıcı. İşte öyle değil.
Konu ilgimi çekmedi. Olabilir. Bu benimle ilgili bir şey.
Kurgu çatı olarak iyi ama çatıdan ileri gidememiş.
Dil iyi kullanılmış, gayet esnek ve kıvrak.
Anlatım genelde akıcı ama işte beni kahreden yer burası…. aynı şeyler neredeyse her karakterin gözünden bir kere bir kere daha anlatılmış ve işin acı tarafı her şekilde bunun anlatım tekniği olarak tercih edilmediği, üstüne yazarın bu durumun farkındalığından çok uzakta olduğu hissediliyor. İşte burada soruyorum, editör neredesin? diye.
Türkiye’de kimlerin, hangi donanıma göre editörlük yaptığını açıkcası bilmiyorum. Konuya ilişkin sorularım var.
Mesela Türk Dili ve Edebiyatı mezunu olan herkes editör olabilir mi? Sanmıyorum. En azından editörlüğün biraz deli işi olduğu düşüncesindeyim biraz da aslan terbiyeciliği.
Editör eline gelen metni hangi kriterlere göre değerlendirir? Bu değerlendirme esnasında üç yanlış bir doğruyu götürür mü ya da bir doğru, bir yanlışı nötrler mi? Mesela konu çoğunluğun ilgisini çekecek, klişe de olsa bir aşk hikayesi, aldatmaları içine alan bir beşgense dilde kusurlar gözardı edilir mi?
Editör yazara nereye kadar müdahale eder? Edebilirler mi? Yukarıdaki örneğimden yola çıkarsak editörün yazara bazı kısımların fazla uzun, tekrarların bunaltıcı olduğunu söylemesi imkansız mıdır? Bunu söylemenin usulünce bir yolu yok mudur? Ya da yazar “ahçı”, “bazan” gibi hatalı kelimeler kullanıyorsa bu yazarın üslubundandır denmeyip düzeltilemez mi?
Artık belirli sayıda satacağı garanti gözüyle bakılan yazarların eserleri editöryel değerlendirmeden muaf mıdır? Yazar da insan değil midir? Saçmalamış da olabileceği ihtimali göz önünde bulundurulmaz mı?
Kast sisteminde kim kimden üst basamakta durmaktadır? Yerler kişilere göre değişken midir?
Editörün önemli işlerinden biri yazma hevesinde, gelişime müsait olduğuna dair ışığı olan yazar adaylarından iyi yazarlar çıkartmak, ona bir nevi koçluk yapmak değil midir? Yazarın başlangıçtaki hali hasbelkader idare ederse, öyle gidebildiği kadar gitmesini mi sağlamaktır yoksa?
Bilemedim.
Özellikle de bahsettiğim kitabın editörünün bu işi oldukça ciddiye alan birkaç taneden birisi olması galiba sinirlerimin daha fazla zıplamasına neden olmuş olabilir.
Bu yazıyı kitabın içindeki tekrarlardan bunalmışlığıma verin, yoksa bir editörün bir yerlerden ses vereceğini filan umut etmiyorum.
defter’im beni bilir, sevmesem de okuduğumu bitirmek konusunda bayağı gayretliyimdir, öyle kaldırıp bir kenara atamam bir kitabı, ne emeklerle elime geldiğini bilirim. Bu yüzden de inat ettim, yine de bitireceğim ama şimdiden uyarıyorum, o üç rüyadan birini kalan son 100 sayfada bir kere daha okumak zorunda kalırsam ve çığlık çığlığa bağırırsam olağan karşılayın. Sonrasında nasıl bir davranış sergiliyor olabileceğimi inanın ben de kestiremiyorum.
Anlayacağınız ızdırap içindeyim. Bundan da büyük ölçüde editörü sorumlu tutuyorum.
Öyle yani…
Foto kaynak: umutdiyari.wordpress.com
çok beğendim.. =) fotoğrafı..
bu arada..
yazıyı da.. bahsedilen kitabı çok severek çıkan benim de dikkatimden kaçmamıştı tekrarlar..
zaten edebiyatımızda hemen her yazarın kitabının üçte biri atılası.. biz okurken farkediyoruz da yazar nasıl diyordum sen sorumluyu çıkarmışsın ortaya editör.. evet..
ben artık kabullendim tekrarları.. ufak tefek hataları.. okurken görüyor ama heyecanlı bir yerlerde isem tam gaz devam edip gidiyorum..
unutuyorum işaretlemeyi bile..
sonra da hep derim damağımda kalıyor okuduğumun tadı..
o yüzden tamamen tada göre.. bir ben sevdim.. ya da.. yaradan sevenine bağışlasın kategorisi yapp geçiyorum..
öpüyorum seni çok..
sevgilerimle..
Fotoyu değiştirdim ki…
Ben yapamıyorum işte öyle, hadi yallah sana bye, demeyi. En kötüsü de baştan fena gitmeyip ortaya geldiğinde şişenler. Oraya kadar gelmişim, içim hiç elvermiyor, hep içimde bir umut, kesin sonda toparlayacak diye.
kendimi anladım, artık aslında. Böyle su gibileri değil de tarazlı, zor metinleri seviyorum. Büyük iş yapıyormuşum duygusu veriyorlar bana okurken. Düşünsene, birçok kişinin nefret ettiği Yaşlı Adam ve Deniz, Ses ve ÖFke benim favorilerimdir. Neyse… Öperim şeker.