“Yediğin içtiğin senin olsun, gezip gördüklerini anlat” lafı bildiğiniz üzere bana pek uymaz.

Barcelona’yı yazmaya devam ediyorum. Elbette Park Güell’i, Sagrada Familia’yı gördüm. Barcelona’ya giden herkesin yaptıklarını ben de yaptım ama beni herkesten ayıran herkesin gitmediği yerlere gitmek.

La Champagneria da bunlardan birisi. Lokasyon olarak Barceloneta metro durağına çok yakın. Bir sokak arasında, “Burada olsa olsa depo olur, tapas barın ne işi var,” denilecek bir yerde ama işte orada. Sokağa girince kapı önündeki kalabalıktan doğru yerde olduğunuzu anlıyorsunuz. Biz acemiler, içerideki kalabalığı görünce bir süre dışarıda bekledik, beklemesek de kapıdaki güvenlik almazdı zaten. İçeriden çıkan oldukça giriyorsunuz. Eşikten adım atmak, bir başlangıç. Sonrasında önünüzdekiyle yer değiştirerek ilerliyorsunuz.

Masa, sandalye filan yok. İçerisi depodan hallice. Çok uzun olmayan, üstelik dar sayılabilecek bir mekan. Tavandan kuru etler sarkıyor. Bir tezgah ve arkasında müşteriye bakan dört beş barmen (?) var. En az iki cava (pembe şampanya) içmeniz şart ve bunun bedeli  4 Avro. Yanında aldığınız tapaslara da ayrıca ödüyorsunuz(ya da beş cava artı iki tapasa ödediğimiz 11 Avro’dan biz bu sonucu çıkardık). Tapas dediysem, şehir içindekiler gibi değil. Peynir, sucuk, sosis, hamburger, vs.

Bir şekilde en dibe kadar gitmeyi ve hatta tezgah kenarında yer bulmayı başardık. Hatta, fazla zaman geçirmeden sipariş bile verdim.

Barceloneta’da plaj var ve öğrendiğimize göre insanlar plaj sonrasında gelip burada karınlarını doyuruyor, cava içiyorlarmış.

Cava, Can Paixano küçük, yuvarlak, yayvan kadehlerde servis ediliyor. Hafif, doğal olarak gazlı, içimi kolay. Bizim aldığımız peynir ve sosis çok lezzetliydi.

İçeride olan popülasyon, bizim gittiğimiz akşam ağırlıklı İspanyoldu. Barmenlerle olan diyaloglardan birçoğunun sık sık uğradığı kolaylıkla anlaşılıyordu. Bizim gibi turistler de vardı ama hiç kimsede içerideki kalabalıktan ötürü bir şaşkınlık ya da yadırgama yoktu.

Barcelona’ya giden her turist içinLas Ramblas’da yürümek, Gaudi’nin eserlerini görmek, Gotik şehiri gezmek  olmazsa olmaz. Bir gün yolunuz düşerse bunlara La Champagneria’yı da mutlaka eklemelisiniz.

Öyle yani…