Etiketler

, , ,


Biz nörologlar belirli bir süre psikiyatri eğitimi alırız. Bunun amacı bu iki disiplin birbirine yakın olduğu için diğeri hakkında belli başlı kavramların öğrenilmesi, klinik tablolara aşina olunmasıdır. Böylelikle gün olur da bir psikiyatri hastası ile karşılaşıldığında (ki aslında standart nöroloğun ülke koşullarında ortalama 70 – 80 hasta gördüğü düşünüldüğünde günde 10 tane psikiyatri hastası görmesi olasıdır)   temel bilgiler çerçevesinde yapılabilecek şeylerin yapılması ve hastanın doktoru ile irtibatının sağlanmasıdır.

O günlerde edinilen bazı bilgiler elbette zaman içinde yitime uğruyor (kaldı ki ben kendi alanımda da bir süredir hasta görmüyorum). Geçenlerde bir psikiyatrist arkadaşımla sohbet ederken onun bahsetmesiyle ben de hatırladım. Biraz anlatmaya çalışayım, artık ne kadar becerebileceğim bilmiyorum.

Kız çocukları, eğer anne eş seçiminden ötürü mutsuzsa büyük ihtimalle annelerini mutsuz eden adama benzer bir adamla evleniyorlar. Bunun altında yatansa böyle bir adamı kendilerini mutlu edecek şekilde dönüştürmeye çalışmak ve eğer başarılı olursa da annesinin kaderini bir şekilde değiştirmiş olabileceği varsanısı. Peki, ne kadarı bunu başarıyor? Bunun için elbette net bir istatistik verisi yok, ancak en azından üçüncü sayfa haberlerine bakacak olursak çok azının buna muktedir olduğunu söylemek mümkün. Sonuçta hamur belli, maya belli… Bu kızların anneleri dayak yiyorsa ne yazık ki büyük ihtimalle bu kızlar için de koca dayağı kaçınılmaz oluyor. İşin en acı tarafı ise bu kötü muameleyi kolaylıkla kabullenebilmeleri. Buna en büyük sebep de baba evindeki günlük yaşamın neredeyse bir parçası olan şiddet ve dayak olgusunun aslında çoktan içselleştirilmiş, normal olarak algılanıyor olması.

Tersi de mümkün olabiliyor ve eğer gerçekleşirse sonucun çok güzel olduğunu söyleyebilirim. Kendimden örnek vereyim. Çok şefkatli, eşine saygılı ve yardımcı bir babanın kızıydım. Babamın hayatındaki en önemli şeyin ailesi olduğunu, ailesinin her şeyden önde geldiğini hep hissettim, çocukları için hiçbir fedakârlıktan kaçınmadığını gördüm. Şımarmasına lüzum yok, BB de birçok yönden babama birebir benziyor. Kızkardeşimin de eşi için benzer şeyleri söyleyeceğinden eminim. Yani o atasözü bizde olumlu yönde hayat buldu: “Damat kayınpeder toprağındandır.”

Babalar kızlarının hayatlarında önemli yere sahiptir ancak kız çocuklarının asıl duruşlarını anneleri belirler. Özellikle aile içinde annenin duruşu ileride kızın hem kuracağı ailedeki duruşunun hem de toplumdaki duruşunun omurgasını oluşturur.

“Çocuk Gelin” deyimi bence olayı sempatikleştirmenin aksine daha da trajikleştiriyor. Çünkü çocukluk 1 yaş bitimiyle başlar ve bence 18 yaş sonunda  biter.  Bazen  olur da sonrasında çocukluğu devam ettirmek mümkün olursa… işte o en güzelidir…

Bugün gazetedeki habere göre Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’nın konu ile ilgili topu o kızların annelerine atmış, o anneler de muhtemelen çocuk yaşta evlendirildikleri için bunu normal kabul ettiklerini söylemiş. Peki, güzel bir durum tespiti olmuş. Çözüm ?!?

 Somut bir önermeye ihtiyaç var.

Bir öneri benden gelsin o zaman sayın bakan. Ülkede binlerce evde oturan işsiz üniversite mezunu var. İçlerinde genç ve kadın olanlar var, atanmayı bekleyen öğretmenler, ebeler, hemşireler var… Onlardan al ve bunun için ayrıca eğit. Muhtarlıklara işbirliğinin zorunlu olduğunu belirt. O seçtiğin genç insanlar önce kapı kapı dolaşsınlar… kadınlarla, annelerle konuşsunlar. Kızların yaşları kayıt ve takip edilsin, onların hayatlarının bir parçası olsunlar. Sadece o bölgede varlıkları bile yeterli olacaktır inan.

Eminim ki, bunları siz elbette bilecek ve geliştirebilecek donanımdasınızdır. E peki, topu taca atmak dışında da bir şeyler görmek istiyoruz.

Un var, yağ var, şeker var… malûm artık her şeye mukadderat söz konusu…  soru basit: hani helva?

Öyle yani …