Etiketler
11 yaşında köşe yazısı okuyan çocuk, algortima yazmak, JR ve Sue Ellen, sıkı bir rakip gerek, sınırsız güç
Son birkaç aydır her günü ayrı bir heyecanla geçirdik ve nihayetinde geçtiğimiz Pazar günü yerel seçimlerde oyumuzu kullandık. Yirmi iki yıldır oy veriyorum ve standart çizgisi hiç değişmedi yani on sekiz yaşımdaki siyasi görüşümü büyük oranda koruyorum. Değişiklikler elbette oldu.
‘80de altı yaşımdaydım. Aklım ermeye başlarken sürekli tembihlenen politika ile ilgili konulara burnumu sokmamam, soru sormamam ve fikir belirtmemem olurken bir taraftan da 11 yaşımdan sonra babam tarafından günde en az iki köşe yazarı okuyup sonrasında kendisi ile okuduklarımı tartışmam gibi bir uygulamaya geçildi. Evin dışında konuşmayacaktım ama ülkede ne olup bittiğini bilmek ve güvenli sularda tartışarak sadece okumanın bir adım daha ötesine gitmeliydim.
Tahmin edersiniz ki, 11 yaşındaki bir çocuk için hele de bu zamanla karşılaştırıldığında köşe yazısı okumak oldukça sıkıcıydı. Günümüzdeki gibi hızla değişmiyordu her şey ve hadi, haklarını teslim edelim o günlerin ezber bozan renkli politik kişiliği bile bugünkü eşdeğerlerinin yanına bile yaklaşamazdı. Babam istediği için iki köşe yazarı okuyacaktım, ancak onun da kabul etmesi gereken bir şey vardı ki, o yaşta bir çocuk için Ali Sirmen, İlhan Selçuk okumak gerçekten de çok zorlayıcı idi ve sonuçta Melih Aşık ve Hasan Pulur’da el sıkıştık. Bu arada deli gibi de kitap okuyordum. İnce Memed’i babamın isteği ile okumamın ardından kız arkadaşlarımın marifetiyle W.C. Andrews’un Çatı serisine geçiş yapmam her ne kadar tutarsızlıkmış gibi görünse de aslında kendi içinde oldukça mantıklı bir durum söz konusuydu. Neyse ki, sabun köpüklerinden bir süre sonra sıkıldım ve eş zamanlı olarak Kemal Tahir, Orhan Kemal’in yanısıra Agatha Christie ve Steinbeck okumaya başladım.
O köşe yazılarından okuduklarıma yıllar içinde birçok şey eklendi. Şimdi her birini sıralayıp daralmakta olan yerimi heba etmeyeyim ama işin özü şudur: Pazar günkü seçim sonuçları şaşırtıcı değildir.
Tam bir dam üstünde saksağan durumu olacak ama bir zamanlar Dallas dizisindeki JR’ı idol yapmış, hadi yakın zamanda bizdeki muadillerine geleyim, bir Polat Alemdar’ı baştacı etmiş insanların yaptığı seçimden, dizideki Çakır ölünce gıyabında dört bir yanında cenaze namazı kılınmış bir ülkeden bahsediyoruz. Hemen buraya mim koyuyorum. Son paragrafın kesinlikle küçümseme değil ciddi bir saptama içerdiğini söylemek isterim. Dallas’a geri döneyim, dizinin en sevilen kadın karakteri kimdi, Sue Ellen. O JR onu aldatırdı, kötü davranırdı ve Sue Ellen dizi seyircisi kadın kitlemizin kendine en yakın hissettiği ve özdeşleştiği figürdü. Pamela biraz daha özgürlüğüne düşkündü ve işte idare ederdi amam Lucy gibisi olmaz olsundu. Dallas’tan bugüne ne yazık ki, bir şey değişmedi. Dallas değişmediği gibi bir de bunun üstüne bambaşka değişkenler eklendi.
Sosyal Medya hayatımızın bir parçası, öyle ki yok sayılabilecek nokta geçileli bayağı bir zaman oluyor ama günlük hayatımızda azımsanmayacak bir zamanı orada geçirirken ciddi bir hataya düşüyoruz bence. Zaten fanus içi yaşadığımız hayatımıza bir katman daha ekliyoruz ve kimi zaman ne yazık ki, kendi kendimize konuşuyoruz.
Gazetelerin köşe yazıları da öyle, hepsi temelde kendini okuyanlar için yazılıyor. Çoğunlukla sevdiğimiz köşe yazarlarını okuyoruz ve diğerlerini görmezden gelmek kolay geliyor.
Haydi, hayal kurmak olsun. Güneydoğu’da 12 yaşında bir kızla gerdeğe girmek üzere olan 40 yaşındaki adam ne tür bir aydınlanma neticesinde bu kararından vazgeçer? Ya da üçe beşe bakmadan çalışacağına gün boyu kahve köşelerinde sürtüp sonra akşam eve geldiğinde karısını döven adamı ne bunun yanlışlığını nasıl görür? Emekli aylığına senede ancak 20 TL zam yapılırken ayakkabı kutularında oradan oraya taşına trilyonları emeklilerin tümü farkına varıp bunu sandığa oy olarak yansıtır mı?
Geçtiğimiz süreçte ortaya dökülen kayıtların hiçbirisi tahmin edilemez değildi. Bildiklerimizin gözler önüne serilmesi, içeriklendirilmiş olmasıydı. Asıl önemli olan seyircinin JR dan içinin soğuması ve diziyi seyretmeyi bırakmasıydı ki, olmadı ve tüm bunlar seyirciyi diziye daha bir bağladı sanki. Şimdilik sezon finali oldu ve kabul edin etmeyin, reyting gayet iyi çıktı. Bakalım, yeni sezonda izleyiciyi neler bekliyor?
İyi tutan Amerikan dizilerine bakın. Bir algoritması vardır. Toplumsal hayatımıza bakın, bunun da bir algoritması var ancak ana algoritmamızın dışında onu zayıfmış gibi gösteren ancak alttan alta perçinleyen unsurlar var. Halkın eğitimsizliği, sorgulamadan inanabilme özelliği, korkuları, sürekli ihtiyaç duyduğu baba figürü (ki, bizim aile yapımızda babanın çocuğuna kızması onun farkında olduğu ve hatta bir nebze sevdiği anlamına gelir), içindeyken ancak nefes alabildiği ataerkil yapı, kişi olan figürlere duyulan hayranlık, paranın sağladığı itibar hissi, kendisi fakr-u zaruret içindeyken komşusunun usulsüz işlerle zenginleştiğini gördüğünde içten içe ona imrenebilmesi, okula zorla gidip üniversite bitirse bile yılda üç kitap bile okumaması, bilgi sahibi olmadan hızlı şekilde fikir sahibi olabilmesi ve böyle edinilen fikirlerin doğal olarak manipülasyona açık olması, vs… ve bizlerin hâlâ tüm bunları görmezden gelip sanki bir sabah bambaşka koşullara uyanacakmışız gibi söylemler üretip, gün gelip tüm çarpıklıklara halkın gözünün açılacağı umuduyla yaşamamız, halkın eğitimsizliğini zorda kaldığımızda bahane gösterişimiz ve bizim de aynen bu tavrımızla harcın içine dahil olmamız ve neticede ortaya çıkandan sadece şikayet etmemiz, olumsuzluklardan başka bir şey göremeyişimiz.
Elimizdeki kumaş budur. Kumaşın niteliğini iyi kavramak önemlidir. Çuval bezinden gece elbisesi kolay kolay çıkmaz. Gece elbisesi giymek de herkes için şart değildir hani. Hele ki, bizim durumumuz düşünüldüğünde üstümüzü örtsek ama bunu yaparken de azıcık şık olabilsek fena olmaz. Kaldı ki, elimizde çuval bezinden fazlası var ama bundan neticede tayyör çıkacağını bilsek de pazara giderken absürd duracağını düşünüyorsak uygunu nedir ona kafa patlatmak, önümüzü kapatııp arkamızı açıkta bırakmamız lazımdır. Temiz ve pak olmamız önemlidir ki bu toplum buna gerçekten önem verir, üstündeki elbisede leke olmasından hazzetmez.
Seçim sonuçlarına geri dönecek olursam, muhalefetin yerinde olsam artık değişimin, konforlu alandan çıkmanın kaçınılmaz olduğunu kabul ederdim. Eski söylemler bitmiştir, modası geçmiştir. Kendi algoritmasını yukarıda belirttiğim, mutlaka eksiklikleri vardır, hususları gözönünde bulundurarak yazmak zorundadır. Mesele karşındakinin açıkları, yanlışları üzerinden yürümek değildir. Yıllardır düşülen hatadır bu. Mesele taklide düşmek hiç değildir. Zaman rekabet gerektirmektedir ve iyi ve sıkı bir rakip eminim ona da iyi gelecektir. Siz onun kendini çok rahat hissetiğini mi sanıyorsunuz? Sınırsızlık ve fazla güç aslında en çok sahip olanı ürkütür.
Öyle yani…
Hepimiz deneyimlerimizi yazsak belki siyaset bilimciler bunlari derleyip toplayip muhalefete yeni bir strateji cikartabilir.
Daha 17 aralik patlamamisti, bir sosyal grup uzerinden van daki bebeklere destek icin ugrasiliyordu, İstanbul da hava gunluk guneslik, Van da buzzz. gibiydi. Gene benim bitmez tikenmez taksicilerle muhabettimde Van a destek konusunu islerken adam dondu bakti, sen kurt degilsin dedi, tipin oyle degil, sana bir sey soyliyeyim mi, onlar oylarini ya ‘kanina ya cebine’ verir. Sok oldum. Evet kurt degilim karmancorban bir turk um , bu sefer tartisma tabii bu yonde devam etti. Derken, Diyarbakir da bir dogustan ekzemali bir cocuk icin bir kampanya ulasti, tabii hemen kollari sivayip cocukcagizin ihtayaclarindan bir bolumunu ana babaya gonderdim. Ertesi gun, bir kurt adam beni aradi tesekkur etti, hakkinizi helal edin dedi.
Secimin renkli haritasina bakinca gordugum, guneydogu kurtlerin partisinde, dogudak ve orta daki sinir kentleri mhp lilerde, avrupa yakasaina bakan kiyi kentleri chp de, orta anadolu ve karadeniz bolgesi akp de. %45 i ulkenin sag sunni islam partisi. Bu kesin .
Geri kalan, sunni kurtleri,alevi kurtleri, kurt olamayan alevileri, ulusalcilari, mhp lileri , ateistleri,deistleri, yahudileri, hristiyanlari barindiriyor.
Neden yaziyorum bilmiyorum, kendim bile boguldum su an ama her ne kadar tkp li olmasam da tunceli den secilen tkp liyi, suryani olmasam da suryani esbaskani, lezbiyen olmasam da besiktas ilcesinden meclise secilen lezbiyeni, mhp li olmasam da , mansur yavas in – ins.ins kazanmasini – bir birey olarak cok sevdim .
Sonuc: yilmayalim yahuu…
Muhalefetle ilgili söylediklerinize katılıyorum. Her ne kadar bireyle toplumu aynı analojilerle değerlendirmek doğru olmasa da, dediğinizde haklısınız: sınırsız güç iyice zıvanadan çıkartır. Nasıl küçük şımarık oğlunuza nihayet “sus bakayım” dediğinizde hırçınlığı yatışır, gerçekten bu kişiye/zihniyete de “yeter ama, bir topla kendini” diyebilecek kudrette bir muhalefet lazım. Kabadayı tavırlardan söz etmiyorum, efendice konuşan, argümanı olan barışçıl bir gücü kastediyorum, kişi değil kişileri-toplulukları kastediyorum. Elitist reflekslerin zamanı geçti artık, kendimize de kuvvetle bunu söylememiz gerekiyor sanırım.
Kaleminize sağlık