Etiketler

, , , , ,


“Aç kapa, aç kapa… Artema” diye musluk reklamını hatırlar mısınız? Yanılmıyorsam Şener Şen oynuyordu reklamda ve musluğu çevirerek açıp kapamaya alışkın olan bizler için dil gibi bir şeyi aşağı yukarı hareket ettirerek suyun akışını kontrol ediyor olmak gerçekten inanılmaz bir buluş gibi gelmişti. Ben o vakitler çocuktum, liseye gitmiyordum herhalde.

Sonra hayatımızda çok şey değişti ve asıl amacı su sarfiyatını azaltmak olan fotoselli musluklar, özellikle de umumi kullanım alanlarında hayatımıza girdi. Onları daha çabuk kabullendik. Öyle ki, elimde sabun fotoselsiz musluk karşısında bir dakika kadar filan beklediğimi bilirim. Bak bir benzer anı hatırladım. Henüz iki yıl filan önceydi, İspanya’da yine musluk başında bana “kal” geldi. Sebep, ne çevrilecek, ne kaldırılıp indidirelecek bir araç ne de elimin varlığını algılayacak bir fotosel vardı. Tüm ezberlerim bozulmuştu. Tam elimde sabunla çıkıp yardım isteyecektim ki lavabonun altına eğilip bakmak aklıma geldi. İşte orada bir pedal, sakin ve huzurlu üstüne basmamı bekliyordu.

Hepimize cümleten hayırlı olsun, bugün Twitter açıldı. Kurdele kesilip kesilmediğini bilmiyorum, o saatlerde çok meşguldüm, takip edemedim. Benim için bir anlamı var mı? Yok! Arka kapıdan girip çıkıyordum. Peki bu yasağın Twitter’ı hiç kullanmayanlar için bir anlamı var mıydı? Yok! Eee… kime yasaklanmıştı ki Twitter? Twitter’a arada bir girip çıkan, yasaklandığında DNS ve VPN değişikliğine üşenenlere yasaktı galiba. Yasak saat 23:00 sıralarında geldi. Uykum vardı, uyudum. Sabah oldu, daha önce adını bir kere bile duymamıştım, HotSpot Shield’ı bir dakikadan az sürede telefonuma indirdim ve işte Twitter hayatım nerdeyse hiç kesintiye devam etmeden devam ediyordu. Sonuçta bugün açılınca da benim için bir şey değişmedi. Aynı durum Twitter’ı hiç kullanmayanlar için de geçerliydi.

Eee… Twiter kapandı, açıldı da ne oldu? Anlatayım…

Tapeler ortaya saçılırken mevcut idol insan malumunuz tavrından hiç ödün vermedi. Bağzı siyasi analistler “seçmenini konsolide ediyor,” dedi. Ben anlamamıştım açıkçası bu konsolidasyon işini, yani söz konusu benim için lider olan kişi olsa, “hadi oradan! kulağıma mı inanayım, sana mı? Eh, iktidardakilerin hırsızlığına aşinayız da ohanda çüş, bu kadarı olmaz!” derdim. Kim dinliyordu bu tapeleri? Ne yazık ki, sen ve ben, biz siz ve onlar değildi. En azından hepimiz twitter hesaplarımızda takip ettiklerimizi haritalasak karbon kağıdıyla kopyalanmış olmasa da eminim benzer imajlar ortaya çıkar. Yani, kapalı bir topluluğuz biz orada da… Nasıl ki, bir bakıma kendi gettolarımızın içinde yaşıyoruz, öyle…

Seçim öncesine geri dönecek olursam Twitter’ı hiç kullanmamış, hayatı basit temel gereksinim üzerine kurulu olanlar için Twitter aracılığı ile ortaya dökülen tapeler işte asıl büyük kitle için pek bir şey ifade etmedi, çünkü dinlemediler. Algısı görece açık olanlar ya kondurmadılar ya da Türk siyaseti için alışılageldik olan “bal tutan parmağını yalar,” hoşgörüsünü gösterdiler. Elbette ki, olacaktı o kadar. Adamlar bakkal değil devlet yönetiyorlardı, kaldı ki bakkalın bile avantasının olması “mahalle kültüründe” gayet meşru kabul edilegelmişti. Neyse, lafı uzatmayayım, ah keşke mümkün olsa, öyle adına Twitter denen bir şey kullanılarak idollerine düpedüz iftira atılıyordu. Yani evet, olmuş olabilirdi ama bunların ortaya dökülmesi de ne demekti? Kol kırılır ve yen içinde kalırdı. Sonuçta büyük bir kitle zaten o tapelerin varlığına inanmamıştı, ola ki dinleyenler varsa da Twitter’ın kapatılması ile gayrimeşru olduklarına ikna oldu. Sonuçta söz konusu idol elinin tersi ile tek hamlede Twitter denen şeyi yok etti, hem de uluslararası camia filan ne der diye umursamadı. Twitter’ın kapatılması konsolidasyonun cilası oldu, seçmeninin nezdinde gücünü gösterdi. Twitter’ın kapatılması işte sadece bu işe yaradı. Ha, biz de o arda kendi kendimize “bak DNS değiştirdim de tvittıra girdim, o olmadı mı vpn var…” diye avunladık bir bakıma.

Çocukluğumun JR’ı da benzer şekilde yapardı eminim. “Yerse,” derdi… “Umurumda değil petrol fiyatlarına ne b.k olduğu…” ve senaryo gereği düşecek derken petrol fiyatları yükselirdi.

Bu durumda çok ciddiyim dizilerden bir rol model bulmalıyız kendimize. Sıfırdan başlamaktan iyidir. Kaç kere düşündüm, nedense hep aklıma Dexter geliyor. Farkındayım, hiç gerçekçi değil. Elbet gönül isterdi ki yerli olsun, Kıvanç Tatlıtuğ’un canlanırdığı karakterlerden biri olsa fena olmazdı. En azından bünye daha hızlı kabullenirdi. Kaldı ki, Dexter bize uymaz. Bi kere konuyla ilgisi yok. Öte taraftan biz soğukkanlı değiliz, dakka bir gol bir renk veririz… Yani demem o ki, daha iyi önerilere mutlak ihtiyaç var.

Öyle yani…