Yaklaşık üç yıldır burada okuduğum kitaplarla ilgili yazılar yazıyorum. Bunu yapmamdaki temel amaç öncelikle kendime okuduklarıma ilişkin notlar bırakmak, üstünden zaman geçtikten sonra dönüp bakabileceğim kişisel bir arşiv oluşturmak. Başkalarıyla paylaşmak ise ikincil bir eylem yani, birileri de bundan sebeplense fena olmaz düşüncesi. Kişisel arşivleme yaptığım için yazılar genelde nesnellikten uzak oluyor, kişiselliği eleştirinin temel izlekleri açısından yazıları zayıflatıyor olabilir ama bu benim için ne gam ne de keder. Kişisel olduğu için de kendimi olabildiğince özgür hissediyorum ve bazen okuyanın çok da hoşuna gitmeyecek şeyler yazabiliyorum ancak yine de elimden geldiğince nezaket sınırlarını gözetmeye çalışıyorum.
Bu yazıları okuyanlar az çok kitaplarla hastalıklı bir ilişki içinde olduğumu bilirler ya da bir şekilde sezmişlerdir. Çok eskiden kendi kendime sorduğum bir soruydu, ayrılamayacağım üç nesnenin (özne değil!) ne olacağı. Cevabım yıllar içinde değişmedi. Kitaplar, bir hırka ve kahve.
Kitaplarım benim için hep değerli oldular. Okuyup sevmediklerimden bile şimdiye kadar vazgeçemedim. Eskiden birine ödünç verdiğim kitap geri gelemedi mi alır yerine yenisini koyardım. Sonra daha pratik bir çözüm buldum ve en yakınlarıma bile kitap ödünç vermedim. Karton kapaklı kitaplarım için gösterdiğim bu sahiplenme aşırı gelebilir yani nihayetinde maddi değerleri raf değerleri kadardı ama benim için onların bana ait olmaları önemliydi.
Geçmişte hatırı sayılır kütüphane müdavimliğim vardı. Halk kütüphanesinden aldığım kitapları şeffaf jelatinle bir güzel kaplar, öyle iade ederdim. Kendimce onların ömürlerine katkıda bulunuyordum.
Zaman içinde okuma eylemim kendi yolunu bulurken kazancımın elverdiği ölçüde kitaplığım gelişmeye başladı. Kitap sayısı artarken önemli bir sorunla karşı kaşıya kaldığımı gördüm. Kitapları koyacak yer lazımdı. Ayakkabı kutularım da artıyordu ama onlara dolap altı, kapı arkası çözümler buluyordum. Sonunda çözümü alaturka tuvaleti iptal etmekte buldum, oraya iki kitaplık yerleştirdim. Birine okuduklarımı, diğerine ise oburlukla aldığım ancak okuma hızımla paralel eritemediğim okunmayı bekleyenleri her rafa iki sıra olarak dizdim.
Birkaç yıl önce BB ye az miktarda olan birikimimizle toplu konut projelerinden 1+1 bir daireye girmemizi önermiştim, bu fikrin arka planında kitaplarıma bir yer yapmak dileği vardı. Pek umursamamıştı. Bak çocuklar da havuzdu, tenis kortuydu, basketbol sahası filan faydalanır diye kılıf uydurmuştum ama işlememişti.
Aradan iki yıl filan geçti herhalde, bu süre içinde kitaplar aşağı daireye bizim daireden su sızıntısı yüzünden bir kere boşaltılıp yeniden dizildiler. Yakın zamanda hayalim gerçek oldu ve kitapların bir evi oldu. Onlara raflar sipariş edildi, evin için eşya beğenildi, planlamalar yapıldı. Hayatımıza bir heyecan geldi.
Kitap evine her gidişimizde üç beş torbayı kitapla doldurup ufaktan ufaktan kitapların nakliyesine başladık. Yeni raflara dizmesine diziyoruz ama tuvaletteki kitaplık öyle çok da boşalmayınca aklımda bir fikir peydah oldu. Tasfiye! Kitaplarımı, okuduklarımın bir kısmını tasfiye etmeye karar verdim.
Bir süredir merak ettiğim bir şey var: Tutkuyla okumakta olan birisi söz konusu olduğunda onun için belirleyici olan okudukları mı yoksa okumayı planladıkları mıdır? Eskiden olsa okudukları diye cevap verirdim ama düşüncem giderek diğer tarafa kayıyor, yani biri hakkında okduklarından çok okumayı planladıklarının daha fikir verici olduğunu düşünüyorum. Walter Benjamin öldüğünde arkasında okumayı planladığı 1600 küsur bırakmış.
Tamam tasfiye edeceğim de neye göre? Günlerdir bunu düşünüyorum. Bu sorunun cevabını bulmaya çalışıyorum. Onlarla aramda gerçekten kopması güç bir bağ var ve bu işlem için en az bir, ideali birkaç kriter belirlemeliyim. Sonunda galiba bir şeyler bulur gibiyim ama ne kadarını hayata geçirebileceğimden emin değilim.
Tasfiye sonrasında bir soru daha beni bekliyor. Peki elden çıkarmaya karar verdiğim kitapları ne yapacağım? Bunun birkaç olasılığı başından beri kafamda var. Bir tanesi bloga listeyi koymak ve isteyenlere ödemeli yollamak ama bu zor olabilir. Bir kitabı iki veya daha fazla kişi istediğinde nasıl karar vereceğim artı bir de kargo vs ile uğraşma işi var Hangi kitabın kimde olacağını bileceğim ki, bu onlardan kopmamı uzaklaştırır. İkinci seçenek daha pratik geliyor. Kitap evinin içinde olduğu tesisin sosyal paylaşım alanındaki boş duran kitaplıklara götürüp koymak. Böylelikle isteyen alır okur, geri getirirse ne ala başkası da okur filan ama henüz buna da karar vermedim.
Anlayacağınız… sevinçle karışık bir hüzün yaşıyorum. Tasfiye nedeniyle kafam karışık.
Öyle yani…
Yerinizde olsam, ilan verip belli bir günde evimin kapisini kitap severlere acardim..cok degisik bir deneyim olacagi kesin.. ayrica kitapsever insanlarla tanismak fena olmasa gerek 🙂
Date: Tue, 27 May 2014 08:47:31 +0000
To: ilkay15@hotmail.com
Bu da bir çözüm ama ben garage sale’i sevdim galiba 🙂
Annemin kaybi ile evim tika basa ondan bana intikal eden giysileri ve kitaplari ve yazilar ve fotograflar ve gunlukleri ve kart postallar yani anilar ile doldu tasti . Zaten agzina kadar kitapar ile dolu olan evde adim atacak yer kalmadi. Ilk dort ayimi bu huzun dolu olmasina ragmen annemle birlikte gecirdim. Bir yandan gunduzleri is, sonra eve geri dondukten sonra gecenin cok ilerleyen saatlerine kadar, her seyi didiklemek, bu da neymis diyerek arastirmakla gecti. Cevremdekilerin uyarilarina hic aldirmadim ama birden aniden bir gece yarisi karar vermis oldugumu gordum : tasfiye diye de adlandirilabilinir ama kendimce paylasim yaptim . Soyle oldu (kitaplar ile ilgili kisim)
* uzerinde calistigim bir kac proje var, bunlar ile ilgili gordugum kitaplari koliler haline ofise tasidim ( bir sure ofisde pek gorusme yapamayacagim asikar, ama buna da cozumu buldum, yaklasik 3 aylik bir sure gerekecek) .
* bir kisim kitaplari – Koy Ogretmenleri ile Yardimlasma Haberlesme Dernegi’ ne goturdum . Dernek, koylerde okullar yapiyor, var olan okullara kutuphaneler olusturuyor.
* bir kisim populer diyebilecegimiz kitaplar ile kolay okunur tarih v.s. tarzi kitaplari mahalle muhtarligima goturdum . Istanbul Armutlu’ya yakin bir muhtarlik ve cok insan gelerek kitap aliyor.
* buyuk bir kismini yeni kurulan bir cemevi’ne verdim. ansiklopediler dahil. yabanci dildeki kitaplar dahil.
* bir kismini bir miktr daha ‘ayiklama’ yaptiktan sonra Cagdas Yasam’a gonderecegim .
* bir arkadasim da evindeki elden cikarmak istedigi kitaplari sinemelarin kutuphanelerine goturuyormus. City’s deki sinemanin kutuphanesine mesela ‘Lenin – Ne yapmali’ larini goturmus 🙂
Netice ve cikan dersler : omur biter kitaplar bitmez…
ansiklopedileri pek kimse almak istemiyor
keza sozlukleri de pek kimse almak istemiyor – internette var deniyor ama iste oyle degil, internnet yok’
Kolay gelsin, sevgiler,
Bakalım bir çare bulacağım ama ben sürünceme de bırakamam… hızla bir sonuca varmalıyım.
Olur da şöyle garage sale, kermes vesair tadında birşey yapmaya karar verirsen ben varım, haberin olsun.
Hımm… bak bunu blog üzerinden nasıl yapabilirm acaba? hani yapabilsem ne güzel olur değil mi? Mesela liste yapayım, listeden comment boxa sürüklenen listeden düşsün. Güzel olabilir. ben bir araştırayım 🙂 İyi fikirmiş.
Face den event yapabilirsiniz…
Alkış. 🙂
Bence kitaplarınızı taşraya gönderin. Büyükşehirlerde STK’lar, kütüphaneler vs. imkanlar daha çok. Taşrada her şey çok sınırlı. Ben Malatya Milli Eğitim Müdürlüğünde çalışıyorum, dağıtıma kargo dahil yardımcı olabilirim. Okullara, ilgili kişilere, gençlere, çocuklara, mahalleye dağıtabiliriz. Ama pişman olmak yok:), ben bir kaç sene önce bir temizlik yaptım, bazı kitaplarımı verdiğime sonradan pişman oldum. Gerçekten lazımmıydı, verdiğim için mi lazım oldu bilemiyorum.