Etiketler
Enis BATUR, kadınlar ve kitapları, kitap eleştirisi, Kitap EVİ, kitap sevgisi, kitap tutkusu, kitap yazısı, kitap yorumu, kitaplarla dolu bir ev
Dünkü yazıma aslında hafta sonunda okuduğum kitap sebep oldu. Cuma günü öğlen yemeği sonrasında her zamanki kitap marketi turlarımdan birinde yeni çıkanlar rafında gördüm. Bu aralar Sel Yayıncılık’ın kitaplarına taktığımı, raflarda gözlerimin sürekli onları aradığını, yeni çıkan bir şey gördüğümde aldığımı ve hatta fazlaca bekletmeden, aldığım diğer birçok kitabın akıbetine uğratmadan okuduğumu itiraf etmeliyim.
Enis Batur’u daha çok Cumhuriyet Kitap’taki yazılarından tanıyorum. Açıkcası beni biraz ürküttüğünü söylemeliyim. Şöyle ki, konusuna hakim her insan gibi o konuyla profesyonel veya amatörce ilgilenenlerin hissettiğinden emin olduğum baskın, otoriter ve ulaşılmaz bir duruşu var. Bu elbette kötü bir şey değil ama gün olsa ve karşı karşıya gelsek ve misal bir kitap hakkında öyle rahat rahat konuşamayacağımızı, o niyetle başlasak bile bir süre sonra öğretmen karşısında sözlüye kalkmış öğrenci halinin büsbütün beni kaplayacağını zannediyorum. Belki de bu cümleyi –di’li geçmiş zamanda kurmalıydım çünkü Kitap Evi’ni okuduktan sonra bu düşüncemin bir önyargıdan ibaret olduğuna kanaat getirdim.
Kitap Evi’nin kapağında tür olarak roman yazsa da bir kere roman olmadığını bunun hatalı bir belirtme olduğunu söylemeliyim. Kitabın tamamı epi topu, 130 küsur sayfa, bunun en az yarısı Batur’un kitaplar üzerine yazdığı bir tür denemelerden oluşuyor. O kısım da deneme disiplini ile değil kişinin kendi kendine bir şekilde düşüncelerini kağıda dökmesi şeklinde kaleme alınmış ve kitap için can alıcı olan, onu okumak konusunda okuru şevklendiren kısım da bence bu sayfalar. Roman adına bu kitapta ancak bir kurgu çatısından bahsedilebilir.
Kurgu kısmı kısaca özetlenecek olursa yayıncılık sektöründe yönetici olan romanın baş kişisine (kahraman değil!) esrarengiz birinden içi kitaplarla dolu bir ev miras kalır. Önce kabul edip etmemekte tereddüt etse de burada araya giren düşünce yazılarından anladığımız kadarıyla iflah olmaz kitap tutkusu mirası reddetmesine müsaade etmez. Kitaplarla arasındaki güçlü ilişki ile özel hayatı arasındaki dengeyi o zamana dek korumuşken Kitap Evi’nin varlığı tüm dengeleri altüst eder. Evin içindeki kitapların birbirleri ile bağlantılarının çözülmesi kim tarafından miras bırakıldıklarına dair umut vaad ederken kitpalar ve içinde bulundukları ev, evliliğinin üstüne kara bir bulut olarak çöker. Anlatı boyunca birkaç kere üstünkörü bahsedilen eş uzaklara gider.
Kurgunun bahane edildiği kitaplara dair, kitap dünyasının Zeus’unun biz ölümlü, karton kapaklılardan oluşan mütevazi kitaplıklara sahip okurlardan özde çok da farklı olmadığını önümüze seren bir anlatı var elimizde. Bu alçakgönüllülüğü neye borçlu olduğumuzu merak etmedim değil ama üstünde durmak pek işime gelmedi.
Kitap Evi’nin bir yerlerinde Enis Batur’un haylaz bir oğlan çocuğunun kabahat işlemeden önceki özürlerini sıralayarak “kitabın eril bir dünya” olduğunu söylemesi ise başlı başına bir tartışma konusu. Bir anne edasıyla işaret parmağımızı sallayıp kaşlarımızı çatarak cevap vermek bence işin düpedüz kolayına kaçmak olacaktır. Ben modern zamanların annesi tavrımla empati yapmayı tercih ediyorum. Bunun nedeni olarak iyi ya da kötü davranışının arkasından özür dilemek yerine rasyonellerini ortaya koyan veya tartışarak ortak noktayı bulmanın akılcılığını daha küçücükken kavramış çocuklarımla edindiğim tecrübeleri görüyorum. Enis Batur, bu saptamayı yaparken aslında başka bir taraftan önemli bir noktaya, okurların çoğunun kadın olmasına işaret ediyor. Peki, kitabı bir ürün olarak ele aldığımızda, ürünü talep edenler kadınken nasıl oluyor da bu dünya Enis Batur’un nazarında “eril” kalıyor? Çok satanlar listelerinde ulusal veya uluslararası kadın yazarların az olmadığını görüyor, ekonomik karşılıklarının da önemsenmesi gerektiğini fark ediyoruz. Bu kitapların çok satmasını da muhtemelen kadın okurları sağlıyor, arz ve talep döngüsünün doğal sonucu olarak buradaki hacim giderek büyüyor. İşte bence tam da burada kırılıyor kitap dünyası. yani edebiyat üretimi ve tüketimi anlamında kadınlar ne oranda yer alıyor? Doğru kadınlar da bu dünyada varlar, yok değiller ama baskın olanların erkekler olduğunu kabul etmek gerekiyor. İyi edebiyat örneklerini sıralarken benim aklımdan kadın ve erkek yazarlar arasındaki sayısal fark eşit olmasa bile öyle çok da fazla değil ama eminim benim favori kadın yazarlarım, tüketen kadın okurların birçoğu için pek bir şey ifade etmeyecektir. Nitelikli eserlerin sahibi olan kadın yazarları ve onların kadın okurlarını tenzih ederim. Bunların dışında kalan, yazdıklarının bugünden yarına kalmasından çok sayısal verilerini önemseyen yazarların okurlarının da kitaplara bağlılıklarının neredeyse olmadığını iddia edebilirim.
Cinsiyetçi bir tespiti gönül isterdi ki cinsiyetler üstü tartışmak mümkün olsaydı. Yine de bir şekilde tartışmayı önemli buluyorum.
Sayın Enis Batur, içiniz rahat olsun, kitap dünyası başlıbaşına eril değil, hacimsel olarak erkeklerin kitaplarından rahatsız olan eşler de yalnız değil hatta, onlardan daha kötü durumda olanlar var. Kitaplarına bağlı olan, onlar olmaksızın yaşamayı düşünemeyen kadınların eşleri ki, onlar bir de ayakkabı kutularımızdan muzdaripler. Neyse ki, yeri gelir ayakkabılardan vazgeçebilir, kapı arkalarına, dolap altlarına duvar önlerinden taşan kitaplarını istifleyebiliriz, gerkirse var olan giyinme soyunma odalarımızı tereddütsüz kitap raflarıyla kaplayabiliriz. Nihayetinde kadınız ve illa ki bir çözüm buluruz.
Kitap Evi bir roman olarak değil de düşüncelerini yazarak sıralayan bir adamın yazdıklarından mutlaka keyif alacağınız, sizi tatmin edebilecek bir kitap.
Öyle yani…