Etiketler
Sonunda battaniye bitti.
Hayatımın en hızlı sonuca oluşan, iş dışı projesi oldu. Kaldı ki, işte bile bazen umulmadık abartılı sarkmalar olabiliyor.
Bir ara “yaşar” a dönüşecek korkusu yaşamadım değil. Yaşar’ı annemin ben çocukken ördüğü ve yıllar süren bir masa örtüsüydü. Motif motif örülüp birleştiriliyordu. Yalnız hatırladığım kadarıyla o kadar uzun sürdü ki, bittiğinde motifin modası çoktan geçmişti.
Bu el işleri böyledir. Modası vardır. Bizim greniler de bir çeşit moda aslında. Facebook’da iki kişinin, Lale’nin Bahçesi ve Ece’nin Balkonu’nun arasında konuşulurken gördüm. Sonradan bu ikisine Atalet’in de dahil olduğunu fark ettim. Yok, aslında Atalet ve Lale konuşuyordu ve Lale’ye Ece yol açmıştı.
Aklıma geçen yıl batikli iplerden kare kare ördüğüm ama sonra içime sinmediği için bıraktığım parçalar geldi. Başladım söküp onları greniye çevirmeye.
Zamanlama olarak muhteşem denk geldi, Ekim 9’du, ülke gündemi yine fokur fokur kaynıyordu. Birileri iç savaştan bahsediyordu, meclise koalisyona dahil olup sınır ötesine asker gönderme tezkeresi veriliyordu. Resmen içim bulandı bu ülkede çevrilen katakulli, dolaplardan, suni gündem oluşturmlardan. Hiçbirini ama hiçbirini duymak ve görmek istemiyordum. İşte grenilerle hepsinden uzaklaştım. İnanılacak gibi değil ama oldu, başardım. Okuduğum kitaplar kare kare battaniyede yer alacak diye düşünmüştüm, ama greniler yüzünden pek kitap okumaya vakit bulamadım. Greniler öyle mutlu etti ki beni, kitap okumayan halimi bile umursamadım. Ama True Detective dizisi battaniyeye sızdı. Bir de Words and Pictures filmi. Ha, bir de Bu Tarz Benim programı var ki, işte bence işte benim kopuşumun ispatıdır. Nur Yerlitaş favorim olmakla birlikte Öykü Serter’ e katlanmakta cidden zorlanıyorum ve aslında o kızcağıza üzülüyorum. Facebook’ta bir arkadaşın dediği gibi hayatı böyle sarsak programlarda kendisine bir artı ekleyemeden geçti gitti.
Yine de olmuyor ama, yine de bir yerlerden insan olanı biteni alıyor. O karelerde Ermenek var, sarı kenarlarında Tezcan Gökçe’nin annesi var, şu “oğlum yüzmek bilmezdi” diyen saçı kınalı yaşlı kadın. O ve yanındaki kocasının fakirlikleri, evlatlarının acısı, bundan sonrasında onları bekleyen belirsizlikle kırılmış bakışları, usul usul süzülen gözyaşları var.
O karelerde, ne yaık ki, her yerlerini kaplayan çamurdan aklandıklarını zannederken aslında nasıl olmayacak şekilde sıvadıkları, çerçevesinde Küba’da bir tepede olduğu iddia edilen cami ve Kolomb’un Amerika’yı ilk keşfeden olduğu yanılgısı var.
Karelerin arasına bir şekilde fırında pişen ekmeğin kokusu, ocakta demlenen tavuklu pilavın tıkırtısı, tepside içini çeken çikolatalı kurabiyelerin rehaveti de sinmiştir, eminim.
Keşke öyle olsaydı ama altı üstü bir battaniye değil işte. Yüz dört karenin her biri başka bir şey, hayat gibi karmakarışık oldu galiba.
Öyle yani…
örgü, dantel, resim …. nasıl insanı rahatlatır, hiç bir şey düşünmezsin ama aslında neler geçer onlar bitesiye kadar, her baktığında, giydiğinde kullandığında o güne geri gidip o anları yaşarsın tekrar.
Sanırım bu battaniyelerde birbirimiz de varız, olur da hepimiz bitirirsek baktıkça o karelerde birbirimizin yüzlerini de göreceğiz. Bibliyo battaniyesi olacak 🙂
Bayıldım örgüye, ellerine sağlık, müthiş huzurlu, ipler, yün, örmek, kış masalı gibi 🙂