Etiketler
Sonunda nihayet geri döndüm…
Amsterdam’dan döneli çok uzun zaman oldu, yaklaşık 2,5 ay. Geri dönmekten kastım, bloga geri dönmek ama hiçbir şekilde söz vermiyorum. Yani yine aylarca yok olabilirim. Niyetim bu değil oysa.
Sağlıklı ve lezzetli tarif vereceğim vaadimi unutun. Kabul, fazla iyimserdim. Benim için lezzetli ve aynı zamanda sağlıklı olduğunu düşündüğüm hiçbir yiyecek sizin için bir şey ifade etmeyecek. “ya… hayır, neden ki?” Evet aynen öyle. Hala ısrar ediyorsanız, alın size birkaç tane tarif:
Varan 1: 2 plaka wasa’nın üsütne abartmadan labne peynir sürün, üstüne 1 ince dilim somon füme, üstüne doğranmış dereotu, acı seviyorsanız biraz taze çekilmiş karabiber ve pul biber, 3-4 damla limon.
Bu benim en favori hafta sonu spor sonrası öğle yemeğim. Bu kadar.
Varan 2: büyük bir kase alın. İçine yarısı kadar semizotu doğrayın. Üstünü 2 parmak kaplayacak kadar yoğurt. Haşlanmış 1 kaşık nohut, 1 kaşık buğday, biraz limon suyu ve istiyorsanız pul biber. Bu da benim akşam yemeğim.
Varan 3: hadi iyisiniz en bombasını sona sakladım. 1 bardak köftelik bulguru kısır yapacak gibi ıslatın, bir baş soğan rendesi, 350 gr kıyma, 1 yumurta, tuz, karabiber, kimyon, 2 kaşık domates salçası. Köfte olarak iyice yoğurun. Tepsiye fırın kağıdı koyup harcı tart gibi bastırarak tepsiye yayın ve fırında üstü kızarıncaya kadar pişirin. Zevkinize göre mevsim veya çoban salata yanına iki dilim koyun (dilimin büyüklüğünde makul davranmanızı ümit ediyorum). Alın size güzel bir öğün daha. Bu da benim şımarma yemeğim.
Benim tartıdaki son durumum -17 kg. Burada artık durdum.
Şimdi diyet yemek faslını bitirdiysek, gerçek gündeme dönebiliriz.
Gündem derken, ülke gündeminden bahsetmiyorum. Ondan öyle koptum ki , öyle böyle değil. Ayıplayanınızı ben ayıplarım, peşin söyleyeyim. Tercih tercihtir. Gündemden koptum desem de, her gün yine takipteyim ama o içten hissiyatımı bir tarafta bıraktım.
Burada bahsedersem kaçarsınız diye endişeliydim ama sonra hatırladım ki burası öncelikle benim için var. O zaman kendime haksızlık etmemeliyim ve neyse, ne öğrendimse ya da okuduğumla düşündüklerim neyse yazmalıyım, yoksa kendimdeki ilerleme/ilerlememeyi göremem.
Sanırım buraya daha sık yazmak mümkün olacak. Zira iş değiştirdim.
Bugün üniversite yıllarından beri konuşmadığım bir arkadaşım aradı ve bir ara dedi ki, “bir şeyi çok merak ediyorum. Sabahları hâlâ erken kalkıyor musun?” Evet kalkıyorum. Son bir haftaya kadar, 2,5 yıldır bunun bana bir hayrı yoktu, tek derdim saat 7 ye kalmadan köprüyü geçmekti, ama bir haftadır kendim için 05:30 da kalkıyorum. İş değişti ve resmen yaşam kalitem yükseldi.
Sosyoloji ile ilgili kendi çapımda okuyordum. Ben daha çok modern sosyoloji okuyordum ama gördüm ki, klasik sosyolojiyi bilmeden bu iş zor olacak. Bir gerçek ki, oturup onları özümsemem de bu saatten sonra benim için çok zaman alıcı olacaktı. Okumasına okurum, erinmem ama hızlı bir toparlamaya ihtiyacım vardı. İşte o sırada imdadıma COURSERA yetişti. Amsterdam Üniversitesi’nden Prof. Bart van Heerikhuizen’in anlatımı ile 8 haftalık Classical Sociological Theory kursunu ücretsiz aldım. Neticede klasik kuramcılara hızlı bir giriş yapmış oldum. Comte, Tocqueville, Weber kimmiş, Marx’ın kapitalizmden kastı neymiş fikir edinmiş oldum. Sonrası derya deniz, okuyacak çok şey var.
Bu kursun ikinci haftasında fark ettim ki, dünya tarihi hakkında doğru dürüst bir şey bilmiyorum. Adam Smith, “division of labour”dan neden bahsetme ihtiyacı duymuş, Marx anti-kapitalist kuramlarını neden ortaya atmış, “amanın o zamanlar dünyada neler olup bitiyormuş da ben bilmiyormuşum”un bir sonraki aşamasında kendimi Coursera’nın The Modern World, Part I: Global History 1760 – 1910’da buldum. Part I, bitti. Kapı gibi, Virginia Üniversitesi’nden Prof. Philip Zelikow imzalı sertifikamı aldım.
Hımm… A4 çoktan bitmiş. Arkası artık kim bilir ne zaman 🙂
Öyle yani…