Etiketler

, , , ,


Mor Fil, uzun zamandır “mutluluk” kavramı üzerine düşünüyor. Mor Fili’in neticede vardığı sonuç, aslında mutluluk diye bir şey olmadığı, aslında mutluluk = mutsuz olmamak.

Şair, zamanında ressama “Mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?” diye sorduğunda da bence bunu kastediyordu.

Mutluluk göreceli bir kavram. Benim nötr, yani ne mutlu ne de mutsuz olmadığım halim, bir başkası için hayal edilemeyecek kadar iyi ya da başka biri için “evlerden uzak” olsun durumu olabilir.

Güzel bir sofrada kadeh kaldırırken söylenen “En kötü günümüz böyle olsun,”u galiba bu yüzden ayrı severim. Manası, “benim normal şartlarım budur, bu normal şartlar altında şu an keyifliyim ve bu anı hayat bana aratsın istemem.”

İki gündür etrafımdaki insanları LGS sonuçlarına bağlı heyecan sarmış durumda. Sonuçlar açıklandı ve bir telaştır başladı. Biz iki yıl önce TEOG ebeveynleri olarak çok şükür ki, hemen hiç hasarsız atlatmıştık bu süreci. Bizim oğlan, iki yıl evvel bu süreçten geçtiğinde BB  ile hemfikirdik, konuyu fazla köpürtmeyecek, olağan halimizi bozmayacaktık. Öyle de, oldu. Çocuk ben çalışıyorum kendim, dedi. Kabul ettik. Özel öğretmensiz filan sınavlara girdi ve neticede hepimizi memnun edecek bir okula tek bir seferde kayıt yaptık. Genel bir garip, sanki puanı yüksek olan okul mutlaka çocuğu için en iyi olacak okul konusunda fikirbirliğine bağlamışlar sanki. Halbuki, her okul her çocuk için en doğru okul olmayabilir. Bence lisede en iyi okul, çocuğun severek keyifle gideceği, ömürlük arkadaşlıklar kurabileceği, üstünde baskı hissetmeyeceği ama elbette iyi eğitim alabileceği okuldur.

Bu yaz ben galiba 4. Kez ortaokul hazırlık sınıf arkadaşlarımla çoluk çombalak tatile gideceğim. Tanıştığımızdan beri 33 yıl geride kaldı. Hatırlıyorum da, ergenliğim kötüydü ve ne annem ne de babam bunun farkındaydı, aslında onların benim sesimi duymamalarıydı, duymak istememeleriydi sebep. Hiç de zor bir çocuk değildim halbuki. Neyse, geçmiş geçmişte kaldı. O günlerde iyi ki okulum ve arkadaşlarım vardı. Okulda çok eğlenirdik ve ben, şimdi bakıyorum da o sadece binadan ibaret olan okulda arkadaşlarımdan ötürü “mutluydum”.

İlgili resim

Tecrübelerimden faydalanmak için okul seçiminde fikrimi soran arkadaşlara net bir cevabım var, “okul puanı seçiminizde kriteriniz olmasın. Çocuğunuzun hangi okulda huzurlu olması size daha mümkün görünüyorsa ona göre tercih yapın.”

Elbette bana gelen sorulardan biri de bizim oğlanın, ki seneye kendisi lise 2, ne olmak istediği. Evde hemen hiç konuşmadığımız bir konu bu çünkü, biz bunun için çok erken olduğunu düşünüyoruz. Arada soruyoruz tabi oğlana, yatkınlığı ne yönde diye. Kendi tecrübem bana gösterdi ki, 18 yaş ile 20 yaşta meslek tercihi yapmak arasında çok önemli fark var. O yüzden lise – üniversite arası bir yıl kafa dinleme boşluğu olmasını yürekten destekliyorum. Bir de tabii şöyle bir durum var, henüz daha bilmediğimiz meslekler çıkacak ortaya beş yıl içinde. Nasıl mı? On yıl önce adı telaffuz edilmeyen ama şimdi var olan 16 meslek gibi; “youtube content developer” bunlardan ilk sırada yer alıyor. Bence çocukları doktor olamaya yöneltmekten ziyade “digital health expert” olmaya yöneltmek, şimdi 18 yaşında olan ve bundan sonra muhtemelen sağlam 70 yıl yaşayacak biri için çok daha mantıklı.

Neyse konu uzar gider…

Bugün bir kere daha sordum bizim oğlana, arada sırada koridorda köşe dönebilen terlik atmak nasıl annelik raconundansa, “evladım sen ne olacaksın büyüyünce?” diye.

Aldığım cavep gayet tatmin ediciydi ve de emeklerimizin şimdilik boşa gitmediğini gösteriyordu.

Oğlan dedi ki, “Mutlu olacağım.”

Öyle yani…

PS: Resim Edward Hopper’ın “Lee Shore Painting” adlı eseridir.