KOMİSYON
– Sen gitmedin mi?
– Nereye?
– Altın almaya.
– Niye altın alacağım? Altın günü mü başladı?
– Herkes gitti ya, ondan.
– Öyle mi? Nereden çıktı şimdi bu?
– Köşedeki kuyumcu tam altını ucuza veriyormuş.
– Ee… bu durumda almalı mıymışız?
– Bilmiyorum.
– Demek çantaları almış oraya gidiyorlardı.
– Evet.
– Demek o yüzden bana başka banka ATM’sinden para çekince komisyon alıp almadığını sordular.
– Önce para çekeceklerdi.
– Alsa alsa 5 lira alır banka.
– Zaten kuyumcu da 3 lira mı ne indiriyormuş.
– ?!?!
PLAJ
– Süt sağdın mı?
– Evet.
– Acıyorum haline.
– Niye?
– Sen böyle iş yerinde, elâlem plajda.
– Kim plajda?
– Pazar ekinde vardı ya fedâkar ve cefâkar bir anne, kendisi bir şarkıcıyla evli eski mankendir, Çeşme’de şezlongda ne yapıp edip süt sağıyormuş ya… Canım ya… kadın dediğin böyle olur, çocuğu için türlü eziyete katlanır, değil mi?
– Ben de okudum ama ben sütü sağana değil, yazana takıldım. (3. kişi)
– Ben okudum ve asistanlık günlerimde, nöbetlerde süt sağışlarım geldi aklıma.
– Seninki benden de kötüymüş.
– Adaletin bu mu dünya!
ÇEYİZ
– Bence evrene mesaj vermelisin.
– Ne diycem?
– Bir şey demiycen, yapıcan. Doğru yaparsan o sana istediğini verir.
– Ne yapıcam o zaman.
– Şimdi sen evlenmek istiyorsun ya…
– İstiyorum da, istemekle olmuyor.
– Bir evin her odasından ufak tefek bir şeyler alıp çeyiz sandığı misali toplamaya başla.
– Olur mu?
– Olmazsa da bir şey kaybetmezsin ki. Şimdi bence evren sana bakıyor ve hiç de evlenmek için istekli görünmüyorsun ona.
– Ne alayım?
– Altı kişilik çatal bıçak takımı, iki havlu, bir masa örtüsü, yastık kılıfı filan alarak başlayabilirsin.
– İnternetten alsam?
– Eh, olur herhalde…
– Belki bir iki takı filan da alırım.
– Sen bilirsin.
– Evrene mesaj verirsem olur mu, diyorsun? İnanıyor musun?
– Yani, pek bir şeye inanmayan biri olarak inanıyorum demesem…
– Aklıma yattı.
– İkna olduğuna göre benim inanmama gerek yokmuş.