Soğuk…Üşüyorum. Annem kardeşimin üstünden aldığı battaniyeyi örttü üstüme. Bir an ısınır gibi oldu omuzlarım.
Çoraplarım kurudu mu? Islaklığını hissetmiyor ayaklarım.
Gün boyu yağmur yağdı. Naylonun yetişmediği köşede bir su birikintisi var. Gece ayazda donar belki o da. Kar yağabilir bu gece, dedi babam. O zaman en azından kar içeri girmez.
Ara ara annem gelip alnımı yokluyor. Birkaç battaniyemiz daha olsaydı, diye hayıflanıyor. Kardeşlerim çadırın kuru köşesinde birbirlerine sokulmuş oturuyorlar. Bazen biri bir şey söylüyor, kıkırdıyorlar. Kafasını dizlerine gömmüş anneme bakıyorlar kaçamak, kendilerine kızacak mı diye…
Babam gitmiş. Ablam yan çadırdan aldığı çorbayı içirirken söyledi. Beni hastaneye götürmenin bir çaresine bakacakmış.
Uykum geliyor…tuhaf bir sıcaklık sardı her yanımı. Ablam konuşturuyordu beni ama o da çorba çanağını yağmur suyuyla yıkamaya gitti. Uyuma tontonum, diyordu bana…Uyursam uyanamazmışım. Okulda öğretmen anlattığı hikayede öyle söylemiş onlara.
Ayaklarım artık sıcak, burnum da üşümüyor. Abla nerdesin, ben uyuyorum…ben ölüyorum…
* İki çocuk annesi olarak bu ülkede çocuklarımın geleceğine yönelik umutlarım her gün biraz daha tükeniyor. Deniz’in başına gelen her an benim, sizin çocuklarınızın da başına gelebilir diye öyle korkuyorum ki…bizim göndereceğimiz birkaç battaniye, iki çadırla bu işin olmayacağı başından gün gibi aşikardı. Gördük ki kapasite yokmuş.
Sorumluları için sadece ve sadece tek bir dileğim var, onların da sonu aynı olsun, yeter! Yine de onlar için çok iyimser bir dilek değil mi?