Etiketler
Son anda yataklı trende yer bulmuştum. Gece gece neredeyse Ankara’da kalmam gerekecekti. Sırf O, “Nasıl olsa yer buluruz, dedi diye gündüzden bilet almayı savsaklamıştım .
Kompartımana girdiğimde her iki tarafta alttan iki yatağın dolduğunu gördüm. Mecburen sağdaki üçüncü ranza katı benim oldu. Trenin hareket etmesiyle ışıklar söndü. Otursam oturulacak gibi değildi, uykum da yoktu ki… Hiç tanımadığım başka beş kişi ile yaklaşık bu dört metrekare içinde tüm geceyi geçirecek olmaktan ötürü tedirgindim. Sırt çantamı başımın altına koyup yastık yapmadan önce pasaportumu çıkartıp bir daha baktım. Vizesiz birçok ülkeye gidebilirdim artık. İstersem hiçbir yeri yurt edinmeden o ülkeden bu ülkeye dolaşarak ömrümü geçirebilirdim . Kök salmamak fikriyle rahatladım.
Kondüktörün sesiyle uyandım. “Eskişehir. İnecek yolcu kalmasın!” diyordu. Daha durmamıştık. Perdeyi aralayıp baktım. Kar yağıyordu. Tak tak sesleriyle demek ki uyuyakalmıştım. Kompartımanda hareketlenme başladı. Biri aşağıdan perdeyi açınca gara girdiğimizi gördüm. Çocukluğumun Eskişehir’ini gündüz görebilseydim keşke diye geçridim içimden, hatta bir gün de kalsaydım. Sonraya erteledim. Önce tüm bağları kopartmalıydım.
Çantamı alıp indim perona. Lapa lapa kar yağıyordu. Birinin “Kar ayazı yumuşattı, yoksa Eskişehir’in ayazı adamın nefesini keser,” dediğini duydum.
Gözlerim o camlı, tekerlekli arabayı aradı. Aradığımı hissetmiş gibi bir ses pes başlayıp tize çıkarak “Haşşşhaışliiii” diye bağırdı. Sese doğru yürüdüm. Önümde üç kişi vardı. Sıram gelince, “İki haşhaşlı, bir de çay. Demli olsun,” dedim.
Kompartımanıma gitmek için vagona yaklaşmışken arkadaki binanın çatısından sarkan buz sarkıtlarına takıldı gözüm. Elimde tuttuğum iki kat plastik bardaktan yükselen buğunun etkisiyle yanlış gördüğümü sandım. Boyum kadar varlardı. Hele biri vardı ki, o geceden önceki yaşamımı ayaklarından tutup sallandırmışlardı sanki…
P.S. Akşamüstü haşhaşlı çörek pişirdim. Bu da esti işte öyle…